Translate

17 Nisan 2013 Çarşamba

Soraya'yı taşlamak...

Sevgilim geldi geçen hafta, Ankarada evimizdeyiz:) tatili uzattık ve 1 haftadır ev keyfi yapıyoruz :D
Geçen akşam otururken uzun zamandır dvdlerin arasında izlemek istediğimiz ancak bir türlü vakit bulup izleyemediğimiz "Soraya'yı Taşlamak" filmi önümüze çıktı. haydi dedik gün bugündür. Arabistan gezisinin üstüne izlemek kısmetmiş demek ki diyerek filmi başlattık.

Film İran'da izbe bir kasabada geçiyor,Haksız yere iftiraya uğrayan ve köylüler tarafından recm edilen bir kadının hikayesi anlatılıyor. Film gerçek bir olaydan esinlenerek yapılmış. Filmin gerçek olması vurucu etkisini iyice artırıyor. Öncelikle şunu söyleyeyim, pek evde yalnız seyredilecek bir film değil, sinir bozucu ve insanı altüsteden bir film. Ben de hissettirdiği şey, bir şeyler yapmak, en azından bu filmle ilgili bir yazı yazma isteği oluşturmasıydı. O kadar koyuyor ki film, o kadar içinize oturuyor, kalbinizi, içinizi acıtıyor ki, ben de bir şeyler yapmalıyım, ne yapılabilir diye düşündürüyor insanı...

Sonra bir de müslümanlığı, dini suçlamak , onlar müslümansa ben değilim demek istiyorsunuz. Duygudan duyguya geçiyor insan. Nefret, acıma, şaşkınlık, öfke,üzüntü, ve o güçlü kadınlara hayranlık...

Filmi izlerken o kadar zorlandım ki, sonlarına doğru bakmak, izlemek istemedim. Kaçmak ve böyle bir şeyin olması ihtimalini bile düşünmek istemedim. Ağlama krizine girdim kendimi tutamadım. Ama ne yazık ki hiçbir şey böyle bir olayın gerçekten olduğunu veya hala olmakta olduğu gerçeğini değiştirmiyor ne yazık ki. İşte o yüzden, kendini zorlayarak da olsa herkes izlemeli.

Filmin başından sonuna herşey kötü, acımasız,insafsız,kötülük ve nefret dolu. Filmin sonunda bu olayın bizim tarafımızdan da duyulmasını sağlayan,kitap olarak yayınlanması ve filminin çekilmesini sağlayan, gazetecinin köyden kaçışı, belkide filmde ki tek iyi olay.

Belki de en fazla şaşırtan, bütün bu recm olayının Allaha ve dine bağlanması. Tanrı, Allah sevgidir aslında. Nefret yer alamaz Allah'ın olduğu yerde halbuki... Tanrı sevgisi olan insan, karıncayı incitemez, incitmemelidir, bırakın bir kadını suçsuz yere öldürmeyi...

İşte bu yüzden dini, özellikle müslümanlığı böyle kendi pisliklerini örtmek için çevirenler,yorumlayanlar, kadınları recm edenler, ahlaksızlıklarına dini adres gösterenler, içinde vicdan kırıntısı olmayanlar ve en çok da ataerkil toplumlarda sesi çıkmayan, kafası kesilen, asılan, susturulan her bir "insan" için, bir şeyler yapmalı, yazılar yazmalı, filmler çevrilmeli,projeler düzenlenmeli. Yapılmalı ki dünyada herkes bu olanları duysun, bilinçlensin ve bu sessiz çığlıklar bir gün bir ses bombasına dönüşsün.
Sizde izleyin, anlatın ki duyulsun,bilinsin, kimse sessiz kalmasın,unutulmasın. Çünkü hiç bir şey kaybolmuyor bu evrende. Söylediğimiz, düşündüğümüz, yazdığımız hiç bir şey... Hepsi yerine ulaşıyor bence. Şimdi bu yazıda ulaştı yerine. Evrende sonsuza kadar kalacak, kaybolmayacak. Bu bile yeter bana.
Ortadoğu da savaşlar, acılar, kayıplar var ya yüzyıllardır. Daha çok uzun zaman bu böyle devam edecek galiba. Bu kadar masum insanın karması hep o topraklarda.
Kolay mı kaybolması?

Son Söz: Filmin başında İranlı bir şairden bir dize vardı. beni çok etkileyen. Belkide her şeyi özetleyen...

Olmayın riyakarlık edenlerden,
Bir yanda yüksek sesle Kuran'ı dillendirirken,
Öte yanda ahlaksızlığını sakladığını zannedenlerden...

Hafız-i Şirazi 14.yy. İranlı bir Şair