Cidde’den dönüşümüzde
hayatımın en ilginç yolculuğunu yaptım diyebilirim. Cidde-Mekke-Riyad arasında
Taif şehrinden geçtik. Burası maymunlarıyla ünlü bir yer. Vahşi kırmızı popolu
yüzlerce maymun burada yaşıyor. Yolda giderken de arabayla durup maymunları
beslemeniz veya fotoğraf çektirmeniz mümkün. Ancak çantanızı ve arabanızın
camlarını kapalı tutsanız iyi olur çünkü ne bulurlarsa elinizden kapıp
kaçmaları an meselesi. Maymunları görünce durup arabayı sağa çekip birkaç
fotoğraf çekmek istedik. Durmamızla maymunların Yemek için grup halinde
yanımıza gelmeleri bir oldu. Hatta Birkaç tanesi arabanın üzerine bile çıktı.
Ben cesaretsizce, elimi uzatıp çerez verip vermeme konusunda kararsızdım ki,
arkadaşımızın elinden uslu uslu fıstık yiyen maymun bir anda koca çerez paketini
kaptığı gibi karşıdaki tepeye tırmanmıştı bile. Bu benim sadece uzaktan bakma kararımın çok daha
mantıklı olduğunu da kanıtlamış oldu. Birkaç tane aynı karede fotoğraf çektirdik
ki, yetti de arttı bile…
arabamızın üstüne çıkıp sonrada elimizden çerez paketini kapıp kaçan maymun bu arkadaş işte :)
görülüceği üzere oldukça tırsmış duruyorum. :)
Mekke ve Arafat da aynı
şekilde çok ilginçti. Bu topraklardaki o yüz bin yıllık geçmiş, yaşanan
savaşlar, sanki her yere sinmiş. Bu enerjiyi hissediyorsunuz. Hep anlattım
burası küçük Amerika adeta diye. İşte dönüş yolunda Mekke’den geçerken aslında Arabistan’ın
diğer yüzünü gördüm diyebilirim. Daha fakir, daha Ortadoğulu, daha şaşırtıcı…
Estetiğin zaten Araplar için çok önemli bir olgu olduğunu düşünmüyordum ama
buraları görünce estetik algısının tamamen yok olduğunu gördüm. Araplar için
estetikten çok gösteriş daha önemli gibi geliyor bana. O yüzden abartıyı ve
şatafatı seviyorlar.
İşin ilginç yanı
evlerinde arabalarında o kadar paralar harcıyor ve en lüksünü yaptırıyorlarken
konu dış görünüşe geldiğinde umurlarında olmuyor. Her şey o kadar içe dönük ve
izole ki evlerinin içi belki altın kaplama ama dışarıdan baktığınızda
gördüğünüz genellikle sarı renk taştan duvarlarla çevrili sadece damları
gözüken evler. Aynı şekilde kadınlarında dışına baktığımızda simsiyah kara
çarşaflarıyla gezmelerine aldanmamak gerek. Gördüğüm ve gözlemlediğim kadarıyla
iç dünyaları da bir o kadar renkli. O kadar kıyafeti ve iç çamaşırını sadece
evde giymek için nasıl alabildiklerine ise bir türlü akıl sır erdiremedim. Fantezinin
de bir sınırı olmalı değil mi ?
Son olarak bu konuyla
alakalı bir şey daha söylemek istiyorum. Bir alışveriş merkezinde bir katı
sadece abiye kıyafetlere ayırmışlardı. Orada gördüklerim abiye ise ben bugüne kadar
hiç abiye görmedim ve bilmiyorum demek istiyorum. O kadar ki, her yeri dekolte,
her tarafı işli boncuklu çok abartılı modellerin yanında çok güzel ve değişik
modellerde vardı. Bizim moda tasarımcılarının veya abiye satan mağaza sahiplerinin
gidip oraları dolaşmaları tavsiye edilir. Üstelik çok değişik olmasının yanında
fiyatları da Türkiye’dekinin yarı fiyatı.
Arabistan bana anlatacak çok hikaye verdi. Ve tahmin
ettiğimden çok daha güzel vakit geçirdim. Kocamı bırakmak ve bu farklı kültürle
vedalaşmak kolay olmadı aslında. Şaşırtıcı olsa da Ankara’ya geldiğimde her
şeyi garipsemem ve orayı içten içe özlemem de bundan sanırım. Şimdi abayam
olmadan dışarı çıkmak, etekli adamlar görmemek garip geliyor ve çarşafla gezen
kadınlara şaşkınlıkla bakmaktan kendimi alamıyorum. Orada mecburiyetten giyilen
abayayı burada kendi isteğiyle giyenlere gülümsemeden ve empati kurmaktan
kendimi alamıyorum.
Sevgili Sezin Merhaba,
YanıtlaSilArabistan'la ilgili paylastigin anilarini ve yorumlarini,Nese'nin paylasimi ile Facebookdan,buyuk bir ilgi ve keyifle ile okudum...Cok güzel bir paylasim ve anlatimdi...Kendi adima teşekkür ediyorum...
Sevgiyle...
Fulya Kavusturan
çok teşekkür ederim, çok mutlu oluyorum böyle yorumlar okuyunca.
Silsevgiler:)