Translate

4 Ekim 2013 Cuma

Oku öğret ve nihayet yurda yarar bir insan et :)

Epeydir yazamamıştım...
Bazen olur öyle içinizden gelmez, çok sıkıcı bulursunuz her şeyi.
Neyse bana da öyle oldu.
Ama bugün yazmak lazım bunu dedim.
Ne oldu derseniz benim için büyük, insanlık için küçük bir adım, Mr. Armstrong'un tersine :)
Bugün ilk dersime girdim.

Bu durumu çok abartıp, büyük anlamlar yüklemek istemesem de, aklıma ilk yoga dersim geldi.
İlk defa daha tam olarak mezun bile olmadan, henüz, duvarım da görmemiş gibi çerçeveleterek astığım bir diplomam, o çok süslü bir kaç renk yoga matlarım ve bu kadar kendime güvenim yokken, hayalimi gerçekleştirmiş ve ilk defa 8-10 kişiden oluşan bir yoga sınıfının karşısında yerimi almıştım.


Hep öğrenci olarak yaşıyoruz aslında bu hayatta, yaşamımız boyunca bi düşünün...
İlkokula başlarız ve sonrası böyle devam edip gider. Spora yazılırız öğrenci oluruz, üniversitede, resim kursunda, dil kursunda,sürücü kusunda, yemek kursunda, tahta boyamada hep öğrenci oluruz.... Oysa hoca olmak, öğretmen olmak demek çok daha farklı bir şey...

Yanlış anlaşılmasın, ukalalık olsun diye demiyorum kesinlikle. Bu konuda kendimi ukalalığın "U"sunu yapacak yeterlilikte görmüyorum henüz. Ukalalık yapmak için en en iyisi olmak lazım diye düşünürüm, yoksa maskara olursunuz haberiniz olmaz.
Her neyse demek istediğim şu; ben hep öğrenciydim, herkes gibi, bu bitmeyen bir öğrencilik çünkü öğrenmek gereken tonla şey var hayatta. Gidilecek kurslar, girilecek sınavlar, öğrenilecek ne teknikler, denenecek ne sporlar dalları var. Var oğlu var...
Ayrıca öğrenci olmak büyük lükstür. Sizin tek sorumluluğunuz zaten orada bulunma amacınızı gerçekleştirmektir.
Oysa öğretmen olmak bu hayatta sorumluluktur, zordur, beklentileri karşılamanız gerekir, her yaptığınız, her söylediğiniz eleştirilebilir, daha önemlisi bir sürü insanın hayatını etkileyebilirsiniz ve bu da sorumluluğunuzun ne kadar önemli olduğunu size bir kez daha hatırlatır. Yanlış yapma hakkınız yoktur. Sizin hep doğruyu yapmanız beklenir.

Ben yoga hocası olmaya özenirken hoca olmanın zorluklarını hiç fark etmemiştim. Oysa ne zaman ki hoca oldum ve yoğun ders vermeye başladım, o 2 sene içinde sadece bilgiye aç basit öğrenci halimi o kadar çok aramaya başladım ki ders vermeyi bıraktığımdan beri eskisi kadar yoğun ders vermek çok da içimden gelmiyor.

Hoca olunca bencil olamazsınız, hatta "ben" i unutmanız ve hep vermeye odaklanmanız gerekir. Bunlar geldi işte bugün tekrar aklıma,  derse girip o masaya oturduğumda amfide.
Hayat siz istemeseniz de bazen rolünüzü değiştiriyor. Bir kaç saatliğine veya bir ömür fark etmez aslında bir misyon yüklüyor üstünüze... O misyonu hatırladım tekrar uzun bir aradan sonra, dedim ki hocalık benim peşimi bırakmayacak ben istesem de istemesem de :)
Yoga dersi vermiyorsan, "örgüt psikolojisi" verirsin,  genç dimağlar öğrenmeye aç :P


Hepimizin hayatlarımızda birden fazla rollerimiz var. Özel hayatlarımızda ayrı roller, iş yaşamında ayrı...
Uzun yıllar sıralarda oturup ki, hala oturuyorum (daha bitmedi, bitecek gibi de durmuyor... ) Bir anda rol değişikliği bende çok ilginç hisler uyandırdı. Okuduğum bir kitapta geçiyordu, doktor asistanlığını tamamlayıp, uzman doktor olduğu halde yinede içindeki "doktormuş gibi rol yapıyor olma hissiyatının" geçmediğinden yakınıyordu. Kendini "ben gerçek bir doktorum" diye telkin ederek rahatlatmaya çalışıyordu. İşte tam da bugün hissettiklerimi yansıtıyor aslında bu durum. "Ben gerçekten hocayım rol yapmıyorum"...
İçimden tekrar ederek girdim derse :) Evet ders ilerledikçe bu duygu yerini rahatlama ve öğrencilerle etkileşim kurmanın verdiği olumlu enerjiye bıraktı ama yinede bu duyguyu unutmayacağım ve unutmadan da yazdım ki hiç unutulmasın, unutmayayım, ilerde olurda ünlü bir profesör olursam, egom tavan yapıp, kendimi bir halt sanmaya başlarsam, okur okur kendime gelirim belki :)