Translate

26 Mayıs 2015 Salı

Cezayir: Alışılmışın dışında bir ülke..


Cezayir'den tekrar merhaba,
Burada hayat çok hızlı akıyor. Hep aynı şeyleri yapınca ve sosyal anlamda gün içinde yapacak çok fazla şey olmayınca büyük bir hızla haftaları deviriyoruz. 
Artık alıştık buradaki hayatımıza.
"Cezayir sitili hayat" diye bir şey var. 
Biraz ondan bahsetmek istiyorum.

Arapları az çok tanıdım artık. Ama Kuzey Afrika daha da küçültürsek Cezayir'liler bir başka. 

Hem Akdenizli, hem Arap, hem Frankafon, hem de Afrikalılar. 
Bunların hepsini bir kasede erit işte sana Cezayirli..

Genelleme yapamayacağınız nadir ülkelerden.

Kimi yer de Afrika ağır basıyor.Kiri,pası,fakirliği,kültürel çeşitliliği,el değmemişliği,masumiyeti,doğanın egemenliği.. Kimi yerde Akdeniz'in tuzu, beyazı, rahatlığı,çiçekleri,iklimi.tatili...
Bir bakmışsınız Fransızlar gibi parfüm merakı, tatlı,pasta,kahve hatta şarap kültürü, adeta sinirleri alınmışcasına Avrupai bir sakinlik, kibarlık, trafikte yayaya yol verme,kadınlara yardımcı olma incelikleri... Sonra bir daha bakıyorsunuz, Arapların boş vermişliği,kaderciliği,gösteriş merakı,oryantal kültürü, temizliğe önem vermeyen yapısı!!!  (şimdi sevgilim kesin bu satırları okurken yine ona buna geçirmişsin tarafsız yazamıyosun diyecek ama tarafsız yazarsam yazmanın anlamı kalmaz aşkım üzgünüm beni böyle kabul et :) :P ) 
İşte bu yukarıda saydıklarımın hepsi Cezayir'lilerde var olan özellikler. Hepsinden bir şeyler almışlar. O yüzden geldiğimden beri bir yere oturtamıyorum Cezayir'i ve insanlarını. 

SOSYAL HAYAT


Burada sosyal hayat erkeklerin duvar dibinde muhabbet etmesi demek. 
Kadınların ise yine kendi aralarında daha çok indoor mekanlarda görüşmesi
Bu bahsettiğim Cezayir'in büyük çoğunluğunu kapsasa da eğitimli, Sosyo kültürel olarak daha gelişmiş kesimin ise olanakları bizler gibi zorlayarak sosyalleşmeye uğraştıklarına şahit oldum.
Kadın erkek dışarda yemek yemek, eğlenmek gibi aktiviteler çok küçük bir kesim için mevcut yani anlayacağınız. 
Burada en çok oturacak cafe restoran bulamamak konusunda sıkıntı yaşıyoruz. Mesela çok şahane pastane yapmışlar. Kahve de alalım oturalım ne güzel di mi.. 
Yok!! 
Adamlar sadece pastane açmış. 
Ya da restoran olarak düzgün temiz bir yer bulmak çok zor. 
Şık restoranlar var evet ama 6'dan sonra açılıyor. Gündüz gidilecek çay, kahve içip,yemek yenebilecek mekan bir elin parmağını geçmez diyebilirim. 
Bir de trafik rezalet olduğu için başka semtte ki bir yere gitmek işkenceye dönüşüyor ve genellikle vazgeçip, evimde oturayım daha iyi,  diyebiliyorsunuz.

EKONOMİ


Ücretler de çok düşük. Örnek vermem gerekirse, Bir şoförün aylık kazancı 200 dolarken, Balık restoranında alkollü bir yemeğe de 100 dolar ödüyorsunuz.  Eve temizliğe gelen bir kadın 1000 dinar yani 8 dolar civarında bir ücret alıyor. Buna karşın petrol ve doğalgaz çok ucuz. 
ithal meyveler oldukça pahalıyken, burada bahçelerde çok sık gördüğümüz çilek ve yenidünya gibi meyveler çok ucuz. 




TURİZM VE MİMARİ 


Diğer bir ilginç konuda deniz kültürünün olmayışı. Muhafazakarlık bir yana deniz kenarları şehirden resmen uzak tutulmak istenmiş. Şehirde çok nadir yerler haricinde denizin olduğunu bile unutuyorsunuz. Eski yerleşim yeri olan şehir merkezi Dedouch Murad semti Fransızların zamanında yaptığı mimari yapılardan oluşuyor. Fransız etkisi çok fazla olan bu semt benim favori mekanım oldu diyebilirim. 


Yer yer eski, yer yer bakımsız Fransız koloniyel mimari yapılarla dolu bir kaç kilometre karelik bu semt de denizi de ara ara görebiliyorsunuz. Ancak hala şehirdeki planlama ve algı, fakirler deniz kenarında oturur şeklinde olduğu için deniz gören evler oldukça eski ve varoş.



Üstelik denizi de liman olarak sanayi bölgesi şeklinde kullandıkları için denizde de görmeye değer pek bir numara yok diyebilirim. Denizden, deniz havasından faydalanmak istiyorsanız şehrin biraz dışına çıkmanız gerekiyor. Şehrin içinde denize girilebilen ve tavsiye edilen tek yer Sheraton otelinin beach'i. Halka açık plajlarda bikiniyle rahat denize girilemeyeceğini duyduğumuzdan bizim için Sheretondan başka çok fazla seçenek kalmıyor. 


Tipaza ise otantik ve African tarzda bir liman görmek ve şirin bir kasabada dolaşmak isteyenler için çok iyi bir destinasyon. Alger'e yaklaşık 1 saat uzaklıkta. Ayrıca karides ve her tür balığı etraftaki restoranlarda oldukça uygun fiyatlara yiyebilirsiniz.


GRAND POST''un önünde biz..










            











YEMEK 

Buraya geldiğimizden beri çok yediğimiz bir kaç şey var. 
Bunlardan ilki neredeyse her gün yediğimiz dondurma. 
Neredeyse her cadde de bir İtalyan dondurmacısı mevcut. Üstelik şaşırtıcı biçimde lezzetli ve çok çeşitli. 

Diğer favorimizse balık tabi ki..
Balıkçılık hala çok profesyonel yapılmıyor olsa da, hizmet sektörünün ne olduğundan haberi olmayan ancak yurtdışı görmüş bir kaç girişim dışında kör topal idare eden restoranlarla da olsa burada balık yemek şahane. Haftada bir kez en azından balık yemeğe çalışıyoruz. Hem Lina'nın balık yemesi hemde bol ve taze balık bulmuşken tadını çıkartalım diye..

Ve son olarak tatlılar,çikolatalar ve ekmekler...
Fransızların her şeyini almamış Cezayir'liler. 
Kahve kültürünü ve pastalarını almışlar ama. 
Ah o tatlılar..
Her sokakta mutlaka fırın, pastane bulunuyor. Hepsi temiz veya bizim damak tadımıza uymasa da uyanını bulmak hiçte zor değil. Bizim eve yakın 2 tane şahane pastane var. Birinde kurvasanlar ve makaronlar, öbüründe pasta ve tartlar inanılmaz leziz. 


PARKLAR 

Ve burada ki parklar, ormanlar...
İnanılmaz yeşil bir şehir burası. 
İlk geldiğimde beni çok şaşırttı bu durum. 
Hala yolda giderken etrafıma bakıp bakıp yeşilliğe inanamıyorum bazen.
Burdaki parkların en güzeli "Jardin d'essai du Hamma"
Fransızların bence Cezayirlilere yaptığı en büyük iyilik 















Tarzan filmi burada çekilmiş. 
Şöyle bir park düşünün ki aradaki patikaları saymazsan Amazon ormanlarında yürüyor gibi hissedebilirsiniz. 
O kadar büyük ve eski ağaçlar var ki ağaçların kökleri ve dalları karışmış başka ağaçlar oluşturmuş. Ve bu park şehir merkezinin tam ortasında. 

Burası kadar gösterişli ve sıradışı olmasa da diğer parklarda oldukça güzel.




Hayvanat bahçesi bile kendi içerisinde koskocaman bir park diyebilirim.

İşte bir çırpıda Cezayir'in en'lerini anlattım size. Burası zamanla kendini sevdiriyor ama yine de zor bir ülke. 
Cezayir'de 2000'lerin başına kadar iç savaş varmış o yüzden yan komşuları Tunus ve Fas'ı geriden takip ediyorlar aslında ve turizmin T'sindeler, daha gidecek yolları çok...
Kapalı ekonomisiyle, insanlarının da yönetenlerinin de küçük düşünüp, küçük yaşadığı koskocaman bir ülke. 

Topraklarının yarısından fazlası çöl olan, toplam nüfusun çok büyük bir kısmının başkentte yaşadığı, döviz taşımanın yasak ve bankada döviz bozdurmanın enayilik olduğu, 
Karaborsada bozdurunca 100 doların 14.000 dinar ederken, banka kuruyla 10.000 dinar ettiği..
Ve hala alışamadığım ve sanırım hiç bir zaman alışamayacağım kredi kartının olmadığı bir ülke burası. 
En lüks mağaza, en büyük süpermarket hatta hava alanı dahil hiç bir yerde kredi kartının geçmediği ve hatta böyle bir teknolojiden bir haber yaşayan binlerce insanın olduğu,
Cebindeki parayı hesap etmeden adım atamadığın, ve ne ilginçtir ki ufak az, öz alıp, öyle yaşamayı nasıl unuttuğumuzu gösterdiği içinde zamanla kabullendiğin bir garip diyar... 

































Hiç yorum yok:

Yorum Gönder