Translate

5 Kasım 2013 Salı

Ruski Standart!

Rusya deyince Türkler olarak kadın veya erkek, aklımıza ilk Kadınların güzelliği geliyor.
Genelleme yapmayı sevmiyorum aslında, istisnaları ve orjinalleri öldürüyoruz genelleme yaptıkça.
Ancak, Ruslar hakkında söylenebilecek bir genelleme varsa o da kadınlarının güzel olduğudur.

Ha şimdi gelelim, klasik Türk kadını kafasına.
"35'inden sonra çok çöküyorlar "ve "aslında hepsi güzel değil" gibi 2 adet argüman var ki sevgilisiyle veya kocasıyla Antalya'ya tatile gitmiş ve bunun sonucunda yüksek ihtimal sinir harbi yapmış her Türk kadınından bunu en az bir kere duymuşsunuzdur.

Bende sinir olmuşumdur zamanında kendimi ayırmıyorum yani...
Ama bazı şeyleri de kabul edeceksin arkadaş!! Hatunlar taş gibi işte.
Senin ülkende manken diye adamların ayılıp bayıldığı kadınlar orada her yer de. Bacak boyu desen, senin vatandaşının boy ortalamasından uzun, kadınların bacak boyu var. Neyin çekememezliği bu?
Üzgünüm ama hanımlar çok iki yüzlüyüz. Biz beğenmeyince, Rus hatunlar çirkinleşmiyor tam tersi biz kendi güvensizliğimizi daha bir ortaya çıkarıyoruz. Ve bu hayatta bir kadını itici yapan şeylerden biri de kendine güvensizlik.
Hepimiz düşüyoruz bu hataya zaman zaman.

Türkiye'de yıllardır yaşayan Rus arkadaşlarım var.
Tanıdığım en güçlü, hırslı ve ne istediğini bilen kadınlar. Aile kurmak istiyorlarsa kuruyorlar, kariyer yapmak istiyorlarsa yapıyorlar. Ne olursa olsun. Önlerine ne çıkarsa çıksın onları istediklerini elde etmekten hiç bir şeyin alıkoymasına izin vermiyorlar.

Rusya da farklı bir kültür var. Kadınların rahat, kendinden emin ve seksapelitelerini utanç duymadan özgürce yaşaması onları daha da çekici yapıyor.
Siz hiç dudaklarını büzerek, saçlarını havada toplayıp, göğüslerini sıkıştırarak halka açık alanda poz veren Türk kızı gördünüz mü? Gördüyseniz tepkiniz ve kafanızda o kıza biçtiğiniz değer ve anlam bellidir zaten.

Oysa Rusya'da normal poz veren kadın ben pek görmedim. Kadınlar diyor ki Tanrı beni özene bezene yaratmış. Niye bunu saklayayım, baksınlar diye giyiniyor, beğenilsin diye poz veriyor. Bizse biraz dekolteli bir şey giysek hemen çekiştiririz fotoğrafta açık çıkmasın diye,
Mini giyeriz, aman çok mu kısa olmuş diye sorarız herkese. En kendinden emin Türk kadını  bile böyledir. Bakılsın istemeyiz. O yüzden de çoğu zaman istediğimiz gibi giyinemeyiz. Kimilerimiz şanslıdır. Kocası babası karışmaz giyimine, açık fikirlidir o anlamda, saygı gösterir karşısındaki kadına.
Kimimiz,çoğumuz hatta ne yazık ki , pek şanslı değildir.
Babası karışmıştır yıllarca giydiklerine, evlenir kocası karışır. Hatta belki şiddet bile görür bu yüzden sesini çıkarmaz.

Şimdi diyeceksiniz bizim kültürümüz böyle, evet onların ki de öyle işte. Kadınlar baskın orada. Her işte kadınlar var. Metroda makinist, otobüs şoförü, çöpçü,hatta inşaat işçisi kadın bile gördüm.
Kadın egemen bir toplum. Kadını taciz etmek biraz yürek ister. Olmuyor mudur öyle durumlar tabi ki koskoca metropol olmaz mı ? Bizle kıyaslarsak ama yok denecek kadar az diyebiliriz sanırım.
Diyeceğim o ki kadın evde değil, sokakta, eve hapsedilmiş ekonomik hayattan soyutlanmış değildir

Halka açık yerlerde kadınlar çıplak gezse kimse dönüp bakmıyor. İnanır mısınız, bir tek biz kadın olarak bakıyorduk güzel kadın gördüğümüzde.
Bir de şu gerçek var ki genetik kodları çok iyi. Hepsinin vücut tipi aynı. uzun boy, uzun bacak boyu, sütun gibi bacaklar ve hokka gibi burun...
Bunlar neredeyse hepsinin en belirgin özelliği.

Komünist rejim, yokluk çok zor koşullarda yaşamak acımasız olmayı ve belkide güçlü ve bencil olmayı öğretmiş kadınlara. Erkeklerden hiç bir fayda görmemişler. Bilirsiniz Rus erkekleri için söylenenleri.
Bu durum kadınları kendi başlarının çaresine bakmayı öğretmiş. O yüzden soğuk ama dimdik duruşları.
Aynı zamanda kapris yapma lüksleri olmamış hiç bir zaman. Düşünün daha 16 yaşında elinde ki tek silahı, hayata karşı, güzelliği. Annesinden daha o yaşta akıl alıyor ve hayata atılıyor. O şartlarda o yoklukta yaşayan hangi kız bırakın Avrupa, Amerika şartlarını, Türkiye şartlarında bile, asgari ücretli bir garsonun karısı olarak yaşamak bile onun için inanılmaz bir sınıf atlama anlamına geliyor.

Giyim sitili olarak bazıları Türkiye'de alışık olduğumuz Ruslar gibi giyiniyor. Yani bize göre biraz rüküş diyebilirim. Ama bazı kadınların giyimlerine bayıldığımı da söylemesem olmaz. Sanırım biraz ekonomik ve kültürel düzeyle alakalı giyim konusu da.

Genelde kürk takıntısı var. Nazlı'nın dediğine göre, "Koca, kürk, araba"  ortalama bir Rus kadının hayaliymiş. Bir de bere takan çok az. O soğukta biz erkek gibi hissettik kendimizi çünkü, geleneksel çok hoş desenleri olan bir şalları var , soğuktan korunmak için onu başlarına bağlıyorlar ki bu kadar estetik ve şık durabilir ancak.

İstisnasız hepsi topuklu giyiyor. 15 yaşından itibaren alıştırılıyorlar topuklulara, çünkü o topuklularla kar buz, demeden dere tepe düz gidiyorlar. Hatta kızlarla bir tezimiz var ki, 15 yaşından beri sürekli topuklu giyersen bazı bölgelerin yer çekimine meydan okuyabilir, şeklinde :)
Bilemeyeceğim doğruluk payı nedir tabi :D

Genel olarak kadın erkek flörtöz bir yapıları var zaten. Açık sözlüler.
Beğenilerini rahatça ifade ediyorlar. Bizim hatunlar gibi her bir hareketi karşı  taraftan beklemiyorlar yani. Ne istediklerini biliyorlar ve Elde etmek için uğraşıyorlar. Kısacası en tehlikeli kadın tipi ;)
Onu bunu bilmem kadınlar olarak zaten zor ve tehlikeli yaratıklarız. Bir de kadının güzel olanından değil güzelliğinin farkında olup bunu iyi kullananından korkacaksın :)

Gece kulübüne gittiğimizde çok güzel dans eden kızlar vardı. Bir tanesi özellikle dikkatimizi çekti. O kadar zevk alıyordu ki ettiği danstan, orada olmaktan, sadece kendi için dans ediyordu. Onu izlesinler beğensinler veya erkekleri tavlasın diye değil. İşin ilginç yanı bizde öyle bir durum olsa herkes kızın başına toplanır, oraya çıkıp öyle dans ediyorsa kesin yolludur diye taciz etme hakları olduğunu düşünür.
Kadınlar da cık cıklar ve ayıplar. Oraya çıkıp dans ettiğine edeceğine pişman olur kız ve başına gelmedik kalmaz. Oysa aynen şöyle oldu ilk 5 dakika biraz bakıldı sonra herkes kendi etrafıyla ilgilenmeye devam etti. Kız da sadece önünde duran arkadaşlarına dans etmeye devam etti. Özellikle baktım aranan bir sürü erkek vardı etrafta, kıza bakıyorlar mı diye kimse göz ucuyla bile bakmadı kıza bir daha. Yani eğer birisi dünyanın en seksi dansını da yapsa, dünyanın en seksi elbisesini de giymiş olsa, eğer orada bulunan ve kendisine bakan adamlara bakıp, bir nevi evet bende senle ilgileniyorum mesajını vermiyorsa kimse onu rahatsız etmiyor. Nokta!

Çünkü her kadının  ve her erkeğin özgürce dans etme, istediği gibi kendini ifade etme ve istediğini giyme hakkı var. Kimse kimseyi çok açık giyinmiş diye veya çok seksi dans ediyor diye etiketleyemez, kafasında ona değer biçemez. Biçerse de çok yanılır. Ne yazık ki Türkiye'de durum hala böyle. Hala bir yerlere gittiğimizde önce kadınlar birbirini süzer. Ne giymiş, ne marka takmış ona bakılır. Sonra güzel mi değil mi, şişman mı , zayıf  mı? yanında kim var? bir sürü süzgeçten geçiririz. Sonra gece boyu durum böyle devam eder. Sürekli dedikodu yapılır. Bak o kız şunla konuştu, bu şunu ayarttı. Şu sarhoş oldu....

Kimse ortamdan zevk alıp eğlenip kendi işine bakmaz, hep kasılırız.
Milletçe yargılamaya bayılırız.
Dedikodudan ve başkası ne yapmış bakmaktan kendimiz eğlenmeyi unuturuz.
Erkekler zaten başlı başına sosyolojik vaka.
Kendi karısı, sevgilisi çıkıp öyle giyinse delirir, ama başkasının karısına, kızına bakar.Hem de döner bir de arkadan bakar.
Uygun ortamını bulsa taciz bile edebilir. Üstelik kedinde bunu hak görür. Bir de utanmadan, Giyinmesiydi istemiyorsa o...pu gibi o zaman der.
Sanki kıyafetmiş gibi suçlu, Hırsızın hiç mi suçu yok...
Yurt dışında ise aslında mekana bile gitmeye gerek yok Metroda, otobüste bile durum bambaşka . Kimse kimseyle ilgilenmiyor!

Spor da hayatlarının vazgeçilmezi. Bu örnek alınması gereken bir konu. Üstelik bizdeki gibi illa spor salonlarına dünya paralar verilip, yepyeni kıyafetler alınıp, saç baş yaptırılıp gidilerek yapılmıyor spor. Kar, kış dinlemeden, parklarda koşan,paten yapan, voleybol oynayan insanlardan bahsediyorum. Rusların spor konusundaki başarısı malum zaten. Bu durum da güzel görünmelerinde yüzde yüz etkili kesinlikle.

Hanımlara sesleniyorum. Rusya çok ilginç bir ülke. Kesinlikle görülmeye değer. Alın kocanızı, sevgilinizi gidin. Güzel görünce siz gösterin . Bazı şeyleri de not edin ;) Güzel yönleri kopyalamak lazım derim. Bence güzel bir deneyim olur.

Evet çok uzun yazdım ama çok tespit var çıkarılacak. Bitirirken şunu da söylemem lazım.
Baylar, bayanlar 40 yaş üzeri güzel bir tane bile kadın görmedik. Sizce bu tesadüf mü? Haydi hanımlar elimize bir koz geçti sanırım. :)
NOT: Çektiğim fotoğrafları taradım konuya uygun bir foto bulurum belki diye ama yok ne yazık ki. google görsellerdeki rus kadını fotolarını da buraya koyamayacağım kadar erotik buldum. Bilginize :)

2 Kasım 2013 Cumartesi

Ruslar ve Rusya izlenimleri vol 1

Rusya daha doğrusu Moskova bizi pek de kibar karşılamadı aslında. 
Metroda insanların zombi gibi yürümeleri ve size çarpıp suratınıza bile bakmadan geçmeleri kimsenin kimseye pardon, özür dilerim dememesi çok garibimize gitti. Hatta ilk gün bavullarla metroda akşam kalabalığına denk geldik. O kadar kalabalık içinde ilerlemek imkansız gibi gelirken Nazlı'nın metroya binerken ve inerken kimsenin yol vermemesi ve bizimde kibarlıktan kimseyi itip geçemememiz üzerine araya girip herkesin önünü kesip geçin demesi paha biçilemezdi. İşin komik yanı O an orada özden ve benim dışımda kimse durumu yadırgamadı. 
Sanki Nazlı'nın komutunu bekliyorlarmış gibi durup bize yol verdiler. Sonra şaşkın ifadelerimize bakarak burada kimse pardon demez, geçmek istiyorsanız yol vermelerini beklemeyeceksiniz siz yol alacaksınız diyerek 1 metre önümüzdeki yerini aldı.Tüm gezimiz boyunca nazlı hep bizim 1 metre önümüzde yürüdü. Buranın hızına alışmış olacak ki biz ne kadar hızlı yürürsek yürüyelim onunla aynı hizada yürümeyi başaramadık.

Rusya'daki metroları da anlatmadan geçemem. Hatta bence sadece metrolarla ilgili ayrı bir yazı bile yazılır. O kadar ihtişamlı o kadar büyük, sanat ve tarih dolu ki Moskova'ya gelip sadece şehrin altındaki bu devasa metro ağında gezseniz bile Moskova size çok şey anlatır. Her yere metroyla gittik. 
















Sadece gece 12 den sonra metro çalışmadığı için akşamları taksi kullandık. O yüzden metro istasyonlarının çoğunu görme şansımız oldu.Öncelikle ihtişam, sanat ve tarihin eski kokusu hakim metrolara. Girişlerinde kocaman devasa büyüklükte avizeler ve sanki hiç bitmeyecekmiş gibi gelen yerin çok altına inen yürüyen merdivenler... O merdivenlerle aşağı inmek neredeyse 1,2 dk sürüyor desem inanın abartmış olmam. Aşağı inip trene binmek için beklenen platformlarda ise sanat yine iş başında . Heykeller mi ararsınız yoksa muhteşem yaldızlı oymalı, kakmalı süslemeler mi? Her bir yanda birbirinden şık avizeleri hiç söylemiyorum bile. 

Tren ağı çok gelişmiş. Moskova'nın her yerine metroyla gidebiliyorsunuz. Ve en güzeli ise neredeyse trenin gelmesini hiç beklemiyor olmak. 2 dk da bir hatta yoğun saatlerde dakika başı tren geliyor. Ama o kadar çok metroya bindik ki metronun içinde yürümek transfer yapmak, trenden inip tekrar dışarı çıkmak bile çok uzun sürüyor. Metronun içinde gideceğimiz yere göre bazen neredeyse 1 km yürüdük desem abartmış olmam.



Nazlı söyledikten sonra fark ettiğim ve sonradan çok ilgimi çeken bir diğer konu da mağazaların çoğunun vitrinin olmaması. Vitrinli mağazalar hep yeni açılmış olanlar. Eski mağazaların çoğunun vitrini yok. Komünizmin etkileri gerçekten inanılmaz burada. Bütün mağazaların, restoranların üzerinde markası veya isminin dışında birde ne sattığı yazıyor. Örneğin ünlü bir giyim mağazası düşünün, Zara diyelim. Zara' nın üzerinde Gİyim yazıyor. Saat mağazası üzerinde saat yazıyor. Bu da yine vitrinsiz komunist rejim döneminden kalma bir uygulama olsa da hala geçerliliğini koruyor. Geçen gün eve dönüyorduk ve ben markete uğramak istedim. Nazlı ilerdeki marketi göstererek oraya gireriz dedi. Ama ben ileride market filan göremedim. Yerin altında bildiğimiz minik pencereli bir yere indik. Meğerse ışıklı tabelasını görmüş bizim kız. Ne bir vitrin ne ışık ne pencere... İçerisi ufak bir marketti oysaki...





Burada komünist rejimin etkileri giderek yok oluyor aslında. Kapitalizm inanılmaz etkisi altına almış Moskova'yı. Dünyaca ünlü mağazalar şık cafe ve restoranlar her yerde. Al ki mutlu olasın, daha yenisi çıkınca eskisi mutsuz eder mantığı özellikle Rus gençlerini de etkilemiş. Ama yinede eski nesile bakınca onlardaki yokluğu bilen, temkinli ve azla yetinmeyi bilen insanları görebiliyorsunuz hala. Özellikle babuşkalar yani teyzeler. Sanki 70'lerde 80'lerde kalmış gibiler. Kıyafetleri, davranış ve yaşayış kalıpları dolayısıyla. Zaten Rusya, Moskova veya Petersburg değil sadece. Hatta buralar azınlık. O kadar büyük bir yokluk var ki geri kalan yerlerde Peter Moskova arası tren yolculuğunda bunu anladım. Çok büyük zenginlikte burada fakirlikte...


Nazlı'nın oturduğu ev çok iyi bir mahallede demiştim. 2 tane ev arkadaşı var. Bir Amerikalı ve bir Rusla birlikte kalıyor. Bu evde salon yok. Sadece 3 oda ve banyo mutfak bulunuyor. Kapı direk antreye açılıyor yani. İlk başta bize çok tuhaf gelen bu duruma sonradan alıştık. Aslında hep bu tip evler burada. Hatta Ruslar çoğu zaman her odada 1 aile şeklinde yaşıyorlar. Yani bir evde 3 aile düşünün... Bir odada karı koca ve çocuklar. Nazlı'nın bankada çalıştığı Rus arkadaşlarından bu şekilde ailesiyle yaşayan kızların olduğunu öğreniyoruz üstelik Nazlıdan daha az maaşla çalışıyorlar.





Burada da modern kölelik karşıma çıkıyor. Arabistan da beni delirten sistem eskinin eşitlikçi Sovyet Rusyasında bile var. Çekik Ruslar yani Türkmenler, tatarlar, Azeriler Ortadoğunun Hintli, Nepalli, Filipinlileri gibi. Her tür pis işi yapan horlanan azıcık paraya en çok işi yapan da onlar. Özellikle korsan taksiler genellikle onlardan çıkıyor.



Burada hala alışamadığım taksi olayı bizi gezimizin başından beri çok gerdi. Nazlı burada yaşadığı için çoktan alışmış olsa da biz şaşkınlıkla nazlının taksi çevirip tanımadığı adamlarla yaptığı pazarlığı izliyorduk.

Normal Taksi çok pahalı. Benzin ucuz olsa da bu durum çok şaşırtıcı aslında. O yüzden sokaktaki her araba taksi aslında. Elini kaldırıp bekliyorsun duran arabanın şoförüyle pazarlık yapıyorsun. Bazen anlaşamayıp, beklediğimiz de oldu tabi ki. Biz hep tedirgindik bilmediğimiz adamların arabasına biniyor olmaktan. Neyse ki herhangi bir sorun yaşamadık.
SHAPORIN- Eskiden Nazlı'nın oturduğu binada yaşamış bir besteciymiş
Tren istasyonu

Nazlı'nın oturduğu semtteki evler 




İstasyonlarda özellikle pusuya yatmış gibi bekliyor bu taksiciler. Peter'den dönerken trenimiz her zaman kullanılan istasyondan değil diğerindenmiş. Yarım saat erken gittik diye sevinirken biranda bunu öğrenince ne yapacağımızı şaşırdık. Metroyla kaç dakika sürer taksiyle mi gitsek yoksa demeye kalmadan etrafımızı 3 tane taksici çevirdi. Her biri ikna etmeye çabalıyor. Treni kaçırmamak için mecburen biriyle anlaşıp şehrin diğer ucundaki istasyona gidebildik.



Çok net söylemek istiyorum ki eğer Rusça bilmiyorsanız buraya gelmeyin. Yada büyük zorluk yaşamaya hazır olun. Pek Tur seven biri değilimdir ama buraya turla gelmek en mantıklısı. Yada benim gibi şanslıysanız kardeşiniz burada yaşıyordur ve o sizi gezdirir. :)

İngilizceleri genellikle çok kötü Rusların. İnformation desklerde bile havaalanında dahi 2 kelime İngilizceden sonra hemen Rusçaya geri dönüyorlar. Çok yardımsever olduklarını da söyleyemeyeceğim. Metroda herkes ya uyuyor yada kitap okuyor. Konuşan gülen kimse yok. Bir de öpüşenler var farklı olarak. Ama öpüşmek derken bildiğiniz bademcik ameliyatı bahsettiğim. Yine de kimse bakmıyor onlara da. Sanki görünmezler de bir biz görüyormuşuz gibi biz bakıp duruyoruz onlara, Ruslar ise yanlarından umursamaz bir şekilde geçip gidiyorlar.

Erkekler yere çok tükürüyor ne yazık ki ... Ve çok içiyorlar. Çoğu zamam vodka kokusu duyuluyor. Kapalı alanlarda Sigara içmek de serbest. Evet yanlış duymadınız!! İnanılır gibi değil ama öyle. Restoranlarda güya ayrılmış sigaralı sigarasız diye ama çoğu yerde barlarda özellikle hep sigara dumanı altında oturuluyor.


Geçmişte Türkiye de de yakın zamana kadar durum böyleydi ama şimdi ne kadar uzak ve inanılmaz geliyor o günler...



Hava oldukça geç aydınlanmaya başladı. Şimdilerde 8 buçuk gibi aydınlanıyor ama kışın 10 buçuğa kadar çıkıyormuş bu süre. Her yer zifiri karanlıkken milyonlar kalkıp işe gidiyor ve Karanlıkta işten geliyor.


Moskova da Nazlının oturduğu gibi tarihi evler daha çok merkezde bulunuyor. Bu binaların mimarisi çok güzel. Ama biraz daha dışarı gittikçe bizim de gayet iyi bildiğimiz blok şeklinde uzun ve geniş çirkin evler başlıyor. Tokinin toplu konutları bu binaların yanında mimari harikası desem yeridir. O kadar çirkin bu yapılar. Bunlara Stalin evleri diyorlar. Öyle ki Stalin zamanında baskı o kadar artmış ki Stalin insanlar baskıyı daha fazla hissetsin diye bu evleri yaptırmış ve  Evlerin tavanlarını basık ve bitişik yapılmasını istemiş. Gerçekten iç karartıcı, yokluğu, baskıyı, rejimin ağırlığını hissettiren evler bunlar.



Hava şimdilerde yeni yeni soğuyor. Bizim şansımıza çok soğuk değildi ama yinede bize göre kış havası. Burada içeriler çok sıcak. Dışarısı çok soğuk. Kalın kazağınızla içeride pişiyorsunuz. O yüzden içime nazlının tavsiyesine uyarak t-shirt giydim hep içeri girince restoranlar ve cafelerde istisnasız vestiyer var. Hemen kalın kocaman kabanlardan kurtulup insani bir görünüme kavuşabiliyorsunuz. O yüzden kadınlar genellikle içlerine çok şık elbiseler giyiyor gittikleri yerlerde kabanlarını veya kürklerini çıkarıyorlar.





Kürk deyince aklıma geldi kürk çok popüler burada. Tüm kadınlarda takıntı derecesinde hatta. Çok fazla kürk satan mağaza var o yüzden.






Bunların dışında Türkiye de herkesin Rusya deyince ilk aklına gelen güzel kadın olayı öyle bir paragrafta geçiştirilmez. O yüzden kadınları ayrıca anlatacağım. Sadece şunu söyleyeceğim Güzeller ve bunun farkındalar.

Baylar bayanlar takipte kalınız!!

1 Kasım 2013 Cuma

Moskova'da 3 Devushka* :)

Rusya'dan herkese Priviet!! :)) yani selam
Uçaktan iner inmez Rus Ayazı karşıladı bizi.
Nazomun tariflerini hatirlayarak binmemiz gereken tren için bilet almak üzere bilet otomatlarının yolunu tuttuk. biletimizi alıp yolu bu kadar hızlı bulmuş olmaktan çok mutluyduk ki, aldığımız biletin turnikeleri açmaması üzerine görevliyle baya bir süre anlaşmaya çabaladık. ancak ne yazık ki 2 kelime İngilizce bilmeyen görevliye bileti nasıl değiştirebileceğimizi sorup cebelleştikten sonra gişeden tekrar bilet alarak ve biz mi herkese karşı çok kibarız yoksa onlar mı çok kaba tam anlayamadan trene binebildik.

Trenden iniyoruz ve Nazom'la buluşuyoruz. Önce ev sonra dışarı atıyoruz kendimizi.
Yürüyerek tabi ki. 

Nazlımın oturduğu cadde Moskovanın kalbinde. eski güzel bir apartmanda. muhteşem de bir balkonu var yüksek tavanlı ve çok otantik.
İşte Türklerin Kamer genç dediği meydan:)

Evler apartmanlar burada hep çok eski. O Komunizmi, tarihi yaşamışlığı hissediyorsunuz. apartmanın içi sanki birini öldürmüşler gibi, yada terk edilmiş, kötü eski ve korku filmlerinden fırlamış gibi olsa da burada hep böyle olduğunu anlamamız uzun sürmüyor. Çok zengin ve elit bir mahallede olmasına rağmen apartmanın içindeki ampülün bile bazen çalındığını söylüyor Nazlı bizim şaşkın bakışlarımızın arasında :/ ve gerçekten sadece 3 gün sonra asansörün içindeki ampülün gittiğini görüyoruz karanlıkta çıkıp inmek zorunda kalıyoruz önümüzdeki bir kaç gün.

Burada Türklerin Kamer Genç dediği bir meydan var. Aslında medyanın adı Kamegerski :)
Orada turluyoruz biraz üstelik bize tanıdık "Kitchenette" da burada. Genellikle lüks cafe ve restoranlarıyla ünlü. İstanbul'un Asmalı Mescidi de denebilir. Nazlı Türklerin değişmez mekanı olduğunu söylüyor. Özellikle Expatların uğrak yeriymiş. 

ilk akşam gittiğimiz Mekanın içi çok hoşumuza gitti 
Daha sonra "Chips" isimli şahane bir restorana gidiyoruz. O gecemiz özel, ilk akşam şerefine. Fiyatları biraz tuzlu ama iç tasarımı, yemekleri muhteşem. 
O kadar yorgunuz ki gelir gelmez uyuyakalıyoruz. 
Ertesi gün için program çok yoğun. 
Sabah uyanıp önce kahvaltı için Nazlı'mın rehberliğinde eski Amerikan Diner'ların dan Starlight Diner'a gidiyoruz. 
Bir güzel tam Amerikan sitili bol proteinli kahvaltımızı yapıp sokaklara atıyoruz kendimizi. 
İlk durak olmazsa olmaz Kızıl meydan.
Kremlin sarayı ve ünlü Mantara benzetilen Aziz Vasil Katedrali. 
Moskova gece bizi yağmurlu karşılamıştı ama ilk günümüz şerefine hava güneşli. Fotoğraf molası veriyoruz uzun bir süre meydanda. 

Hava gökyüzü bulutlar ve bizim keyfimiz o kadar yerindeki uzun uzun içimize çekiyoruz ortamı. Anda kalmaya çalışıyorum gördüklerimi sindirmek için. 






Sonra soğuğa ve gezmeye bir kahve molası veriyoruz. Ayak tabanlarımız zonkluyor çünkü. 
Yeni durağımız Moskova'nın İstiklal caddesi diyebileceğimiz, Arbat Street. 
Arbat gerçekten tam bir İstiklal havasında, her köşe başında müzik yapanlar, işportacılar ve her yerde turistleriyle bize çok yabancı gelmiyor. 






Burayı yukarıdan aşağı yürüdükten sonra Hard Rock Cafe'ye atıyoruz kendimizi. O kadar yorulmuşuz ki yemeğe saldırıyoruz.

Eve gelip biraz dinleniyoruz. Ve akşam Nazlı'nın arkadaşlarıyla genellikle gittiği bir bar olan "Darling I will call you back" isimli bir bara gidiyoruz. Oldukça salaş bir yer ama ortam gayet iyi. Yurt dışındaki mekanlarda en çok hoşuma giden kimsenin kimseyi süzmemesi ve herkesin kendiyle alakalı olması durumunu seviyorum ve burada da durum öyle. Nazlının arkadaşlarıyla tanışıyoruz ve bir süre sonra çalan şarkılara dayanamayıp hepimiz gecenin sonuna kadar deli gibi dans ediyoruz. 

Ertesi gün kahvaltıya (favori mekanlarımdan biridir) Paul' e gidiyoruz. Güzel bir Fransız kahvaltısının ardından ilk mekan Zafer parkı. 2. dünya savaşı ile ilgili bir park aslında. İçinde bir de Faşizme karşı kardeşlik anıtı bulunuyor. Ve bu Anıt bir anda beni bu gezide en çok etkileyen şey oluyor. daha sonra bu anıtı daha ayrıntılı anlatacağım. 
Şehrin kapısı



zafer parkı 


2. dünya savaşında ölenlerin anısına sürekli yanan meşale

Faşizme karşı kardeşlik anıtı 

bu anıtta çocuğun yüzünü kapatan anne ve geriye doğru insanların düşerek mezar taşı haline geldği görülüyor







Gorki park ve Nazlı 



Ve Gorki park....
Nazlı'dan en çok ismini duyduğum park Moskova'daki büyük bir çok parktan birisi. Çok büyük ve güzel. Yazın çok daha fazla aktiviteye ev sahipliği yapıyor. Kışın ise içinde devasa büyüklükte bir buz pisti bulunduruyor. Sonbahar olduğu için aslında en kötü zamanına denk geliyoruz. Ama yinede ben bayılıyorum doğaya ve şehrin içinde böyle bir mekanı muhafaza edebilme görüşüne sahip Rus siyasilerine ve onları seçen Rus Halkına.
Gorki parkı

John Baldessari'nin muhteşem sergisi
Parkın ilerisinde bir Contemporary Art sergisi görüyoruz. John Baldessari'nin sergisini geziyoruz ve büyüleniyoruz. Mottosu "I will not make any more boring art". yani "Daha fazla sıkıcı sanat yapmayacağım."

O kadar yorgunuz ki eve kendimizi zor atıyoruz. Ama Nazlı'nın yaptığı planlarda durmak yok.
Üzerimizi değişip vuruyoruz sokaklara yine kendimizi. Küçük şirin mi şirin bir Fransız restoranına götürüyor Nazlı bizi. İsmi Kvartire 44. Oradan çıkınca Moskova'ya gelip gece kulübüne gelmemek olmaz diyor Nazlı. Görelim bakalım Rus kadınları nasıl dans ediyor diyerek "Gipsy" adlı gece kulübüne gidiyoruz.
Gerçekten gözlem açısından çok faydalı olduğunu söylemeliyim. Daha sonra gözlemlerimi ayrı bir yazıda yazacağım.Fazla kalmıyor, yorgunluktan ölmeden eve atıyoruz kendimizi.


uzun sabah kahvaltımızdan bir kare 
Sabah geceki uykusuzluk ve yorgunluğun üzerine oldukça zor uyanıyoruz. Ama emir büyük yerden Nazlı çavuş kalkın diyorsa kalkılacak başka seçenek yok :)

Güne "La pien qoutidien" isimli şirin mi şirin cafeye giderek başlıyoruz. Moskova da çok güzel, şirin cafeler var ve hepsinde aklınız kalıyor. Uzun bir kahvaltı keyfinden sonra Nazım hikmeti ziyarete gidiyoruz.

Nazım'ın mezarı o kadar güzel bir bölgedeki yemyeşil ağaçlarla dolu, enerjisi huzur veren bir manastırın içinde. Burada yatanlar aslında hep ünlü yazarlar, şairler, aktörler, şarkıcılar, askerler hatta ünlü balerinler.

Her bir mezar bir sanat eseri gibi. Büyük anıt mezarlar, heykeller, orada yatan kişinin anısına bırakılmış demet demet çiçekler...
Nazım Hikmet'in Yattığı Manastır : NOVODOVİCHY 

Tüm bunlar o kadar etkileyici bir ambiyans yaratıyor ki tüylerimiz ürperiyor. Bir an Nazım için seviniyorum. Burada kendi gibi dünyada büyük izler bırakmış, kendi gibi bir çok insanı etkilemiş diğer ruhlarla beraber yattığı için mutlu oluyorum. Değeri biliniyor burada hiç yalnız bırakılmıyor belli. Sanki mutlu huzurlu orada hissediyorum.
Mezarının başına gidiyoruz. deli gibi yağmur yağıyor. 
Mezarın üzerinde bir sürü mektup, bir sürü çiçek dolu. Yapmayı istediğim tek bir şey vardı, Nazım'a, Nazımdan en sevdiğim şiirini okumak. Boğazım düğümlü okuyorum şiiri. yağmur sesi ve kuş cıvıltıları arasında. Bir kaç arkadaştan selam söylüyorum ve ayrılıyoruz mezarından
Sonra biraz mezarlığı dolaşıyoruz... Dediğim gibi ortam o kadar huzur verici ki bıraksalar tüm gün dolaşabilirim. Diğer mezarlara da saygımızı iletip istemeye istemeye ayrılıyoruz oradan. 



Lenin tepeleri diye de geçen "Sparrow Hills"e gidiyoruz. Tam karşımızda Moskova Devlet Üniversitesi tüm ihitişamıyla duruyor. Bu yapıdan Moskova'da 7 tane var. Ve hatta Moskova'nın 7 tepe üzerine kurulduğu söyleniyor.

Hepsi aynı mimariyle yapılmış. Ukrayna Oteli, Moskova devlet Üniversitesi, Maliye bakanlığı, Pekin Oteli, ve bir kaç tane daha devlet binası. 7 kız kardeşler olarak geçiyor. 



Moskova da gezerken sürekli bir tanesi karşınıza çıkıyor. Daha sonra aşağı doğru parka iniyoruz. Bir doğa harikası park daha burada bizim nefesimizi kesiyor. Ormanın içinden aşağı yürüyoruz. Sonbahar tüm güzelliğini önümüze sermiş ve tüm renkleriyle önümüzde.

Uzun süre yürüyoruz. Nehir kenarına gelip orada biraz dolaşıp, Nazlı'nın arkadaşı Nergis'le buluşup Park Kültür civarında ki bir restorana Sushi yemeğe gidiyoruz. Burada sushinin ucuz olması da cabası. 
Akşam eve gelip geceyi evde dinlenerek geçiriyoruz.
Moskova Devlet Üniversitesi

Lenin Tepesi
















Ertesi günün olayı nehirde tekne turu. Gorki parka tekrar gidiyoruz ve tekne turumuz oradan başlıyor. Şansımıza teknemiz oldukça lüks ve restoranlı bir tekne. Prensesliğimizden ödün vermiyor ve kahvelerimizi söylüyoruz. Hava kapalı ve inanılmaz yağmur yağıyor. Yağmurda tekne daha da bir romantik. O kadar güzel ki ambiyans üçümüzde o an orada olmaktan başka bir şey istemediğimizi düşünüyoruz. 

Sohbet, muhabbet, yağmur ve Moskova'nın güzelliği bizi mest ediyor. 

tekne turumuz




Kızıl meydan da gece








Ünlü Bolshoi Tiyatrosu





İndiğimizde günlerdir km'lerce yol yürümekten ağrıyan sırtımız ve ayaklarımız o gün için fazlasıyla dinlenmiş olduğundan hemen Kızıl Meydan gece görülmeden gidilmez diyerek, Kızıl meydanın yolunu tutuyoruz. Her yer ışıl ışıl ama  o kadar çok yağmur yağıyor ki fotoğraf işini fazla uzatmamaya karar veriyoruz.




Hep beraber son akşam yemeğimiz çünkü Özden ertesi gün gidiyor. O yüzden Özden'in favorisi steakleriyle meşhur Torro Grill'de Nazlı'nın ayırttığı yerlerimiz kapılmadan yağmurdan kaçarak restorana kendimizi atıyoruz. 




















kafe Piu







Özden'le göle dilek bırakırken 
Özden akşam gideceği için sabah erken çıkıyoruz evden. Christie Prude diye geçen bir mahalleye gidiyoruz. Minik bir göl etrafında küçük bir neighbourhood. Gölün etrafında dolaşıp fotoğraf çekiyoruz. Küçük yerel coffee shoplar var etrafta. Cafe Piu (rusça kahve içiyorum anlamındaymış) isimli bir tanesine girip uzun süre günün tadını çıkarıyoruz. Çalışanları ,tatlıları ve ortamı o kadar güzel ki zamanın nasıl geçtiğini anlamıyoruz.
Ayrıntılara girmeyeceğim ama Özden o akşam uçağını kaçırdı ve neyse ki o akşam başka bir uçuş bulduk ve Öz'ü eve yollayabildik. 
muhteşem Chistie Prudie 


Kısacası o cafeden sonrası oldukça çılgıncaydı.


O gece için Nazlıyla benim önceden alınmış Petersburg'a tren biletimiz  vardı. Özden'i yeni uçağını beklemesi için diğer havaalanına yolladıktan sonra eve gelip eşyalarımızı hazırladık ve tren garının yolunu tuttuk. Bu bölüm başlı başına ayrı bir yazıyı hak ediyor.
Peter ve inanılmaz bir Sovyet tecrübesi olarak tren maceramız harikaydı.

Peter'den bu sabah döndük ve sonunda yazacak zaman bulabildim. Bu günü evde uyuyarak ve dinlenerek geçirdik ki bu bana çok iyi geldi. Günlerdir aralıksız yürümek ve oradan oraya gitmek bizi tüketmeye başlamış olacak ki daha çabuk yorulmaya başladık çünkü.

Bu yazı daha çok nereye gittik ne yaptık yazısıydı. Kısaca anlattım o yüzden. 
Ama asıl anlatmak istediklerim bambaşka.

O kadar çok kıyas yapacak alkışlayacak veya garipseyecek şey vardı ki ilgimi çeken onları da anlatacağım. Bugünlük ancak bunu yazabildim. Gerisi daha sonra...



DASVİDANYA*  :)









I love Moscow 

donmuş bir ben








*Devushka: Genç kız 

*Dasvidanya: Hoşçakal
*Priviet:Selam