Üstünden neredeyse 1 sene geçmiş olsa da sonunda yazıyorum işte....
Vicky Christina Barcelona
filmini hepiniz bilirsiniz. Woddy Allen’in filmleri içinde en sevdiğim olmasa
da Barcelona da geçiyor olması bile yeterlidir o filmi sevmeye. Uzun süredir
Avrupa şehirleri için çok heyecan duymuyor ve tatil için hep farklı rotalar
denemek istiyorduk. Ancak benim hamileliğim ve
Lina’nın doğumunun ardından Lina, ufakken gitmeye cesaret edemediğimiz
yerler olduğu için Avrupa da en keyif alacağımız şehirlere seyahat edelim diyerekten Daha önceki postumda anlattığım gibi Kanarya adalarına gitmiştik. Çocukla gidilebilecek harika bir destinasyon olmasının yanında
tatilimiz çok güzel geçmişti. Hazır Kanarya adalarına aktarmasız
gidemiyoruz madem Barcelona da da birkaç gün kalalım diyerek 4 günlüğüne Barcelona’ya
gittik. Ekim ayı olduğu için hava biraz serindi. Bir gün yağmura denk
geldik ama gezmemize engel olmadı hatta romantik bile oldu diyebilirim. Bence
yapış yapış temmuz sıcağında gitmek yerine Nisan, Mayıs-Eylül, Ekim ayları
tercih edilmeli. Ayrıca otel fiyatları da nispeten daha uygun oluyor.
Bizim en büyük
pişmanlığımız air bnb den vazgeçip, ev kiralamak yerine, otelde kalmak oldu.
Hele ki çocukluysanız inanın otellerin rahatlığına konforuna kanıpta zaten 3,4
gün ne uğraşıcaz evle, kalalım otelde demeyin. Ben şahsen severim otelleri.
Hatta en büyük keyfimdir bookingte otel seçmek. Seyahatin kendisi kadar
planlama kısmı benim için büyük mutluluktur çünkü. Her neyse seçtiğimiz otel
lokasyon olarak şahaneydi ama odanın küçüklüğü ve Barcelona’nın klasik dar
sokaklarından birine bakıyor olması dolayısıyla karanlık, basık bir odaydı.
Üstelik o ödediğimiz paraya 2 odalı balkonlu bir evde rahat rahat kalabilirdik.

![]() |
EL Born sokaklarından görüntüler |

![]() |
Barcelonata bölgesi |
Lina pusetinde, durmadığımız sürekli yürüdüğümüz müddetçe sıkıntı çıkarmadan oturan bir çocuk. O yüzden çok sorun yaşamadık. 1, 1 buçuk saat aralıksız yürüdüğümüzde ufak duraksamalar haricinde sesi pek çıkmadı. Ama ne zaman ki durduk bir şeyler bakalım dedik, o zaman, o da inmek ve yürümek istedi. Öyle zamanlarda babalara büyük iş düşüyor. Peşinden koşmak, gerektiğinde kucakta taşımak onların görevi ;) biz de Lina yı çok zorlamadık. Trafiğe kapalı yol, cadde, park gördük mü hemen indirdik pusetinden. Yürüttük, koşmasına etrafı gezmesine izin verdik.
![]() |
PORT VELL ve Lina |

Kahvaltı desen, zincir
otellerde kalmıyorsan, kurvasan, çörek, reçel, cereal, kahve dışında bir şey
bulamazsınız. İspanya öyle değil arkadaşlar…
Yemek yemek bir mutluluk,
bir amaç, bir haz kaynağı orada. Kaldığımız süre boyunca ne şaraplarına doyduk,
ne deniz ürünlerine, ne tapaslarına…

![]() |
La Buqeria |
Tapaslara gelecek olursak
evet lezzetliler ama kendinizi sadece tapaslarla sınırlamayın derim. Bizim gibi
midesinden önce gözünün doyması gereken milletler için pek uygun bir seçenek değil
çünkü. Size tavsiyem öğlen bu menülerle mükellef bir yemek yiyip akşam 8’dan
sonra ancak açılan ve 9’dan önce kalabalıklaşmayan güzel, sevimli bir restoran
seçip sangria veya şarabınızın yanında Tapasla atıştırma şeklinde günü
noktalamanız. Eğer aç karnına tapas yemeye giderseniz tanesi 3-7 euro arasında
değişen tapaslardan 15 tane yemeden masadan kalkamazsınız J bu fiyata içki ilave edince ne demek istediğimi
anlamışsınızdır sanırım. Bir diğer seçenekte Paella. Deniz ürünlerinden oluşan
pilav yani…
![]() |
La Buqeria |

Bu da akşam yemeğini
geçiştiremem diyenler için güzel bir seçenek. Yalnız dikkat edin çok yağlı
yapan yerler var. Paella için benim tavsiyem eğer ki yer bulabilirseniz 7
Portes.
Bunların yanında churrios
diye bir tatlıları var ki İspanyolların her gün yemeden dönmeyin sakın. Şahsen
biz öyle yaptık. Gezerken acıkmayı bile beklemeden köşe başında karşımıza
çıkıveren minik pastanelerden alıverdik. Yürürken afiyetle yedik. Churiios
kızartılmış hamur tatlısı aslında. Oldukça kalorili ve zararlı evet ama üstüne
döktükleri çikolata sosu veya nutellayla inanılmaz bir lezzet patlamasına
dönüşüyor. Nasılsa tatilde yediklerimiz sayılmaz öyle değil miJ hem en az 15 bin adım atıyoruz her gün o kadar
olsun J

Yemek kısmını geçiyorum
ve gezilecek yerler kısmına geliyorum. Bu bölümü internette çok ayrıntılı bir
çok blogta, sitede bulabilirsiniz. O nedenle ben nereye gidilirden ziyade, biz
nereleri daha çok sevdik onu paylaşmak istiyorum.
Bizim otelimiz Gotik
Quarterdaydı o yüzden çoğu yere yürüyerek gittik. Havaalanından otele de trenle
2 aktarma yaparak kolayca geldik. Meşhur La Rambla caddesine 15 dakikalık
yürüme mesafesindeydik. O cadde üstündeki oteller yerine arka sokaklarında veya
bizim gibi hemen bitişiğindeki gotik quarterda kalabilirsiniz. Eğer yazın
gidiyorsanız Barceloneta bölgesinde kalmayı da tercih edebilirisniz. Burası
deniz kenarı plajın ve kafelerin bulunduğu yazın özellikle çok canlı olan bir
bölge.

Benim Barcelona
diyince içimi mutlulukla dolduran, en çok sevdiğim, her gidişimde mutlaka
giderim dediğim 2 yer var. Biri La Boqueria diğeri Barceloneta. La Boqueria,
basit tabirle bir Pazar yeri. Ama deniz ürünlerinin en lezzetlisii ,en tazesini,
en güzelini burada yiyebilirisiniz. İster elinize alıp dolaşırken yiyin ister
bistrolardan birine oturup birer bira söyleyip anın, kalabalığı tadını
çıkartın. Sonra üzerine tatlı niyetine
taptaze bir coconut suyu veya passion fruit, mango karışımından içebilirsiniz.
Meyve suyu içmem diyorsanız minik kaselerde tropik bir sürü farklı çeşit
meyvelerin bulunduğu bir meyve salatası alabilirsiniz.
![]() |
La Buqeriada dolaşırken alıp yediğimiz ahtapotlar |
![]() |
her çeişt leziz meyveler ve meye suları |
Barcelonata bölgesi ise
demin bahsettiğim gibi yazın ve bahar aylarında çok güzel bir bölge. Ben daha
çok turist gibi haldır haldır gezmekten ziyade Barcelona da nerede keyifli
vakit geçirdiğimizden bahsetmek istediğim için bu iki bölgeyi anlatmak istedim.
Plajda kumlara yayılmak veya port Vell’de yerel halkın içine karışıp çimlere uzanmak…
sahil boyunca yürüyüş yapmak.. hepsinde de Barcelona’yı yaşarsınız…

Bunun dışında bunun
Picasso müzesi var, Gaudi’nin bitmek bilmeyen bir sürü eseri var ki hepsi
görülmeye değer. Park Güel, Casa Mila, Casa Battlo var. Sonra başlı başına La Sagrada
Familia var ki hala tamamlanmamışta olsa görülmeye değer.
Ve son olarak bizim
otelin bulunduğu bölge ki Barcelona da yaşasam orda yaşamak isterdim kesinlikle
bir gün yemeğinizi bu bölgede yemelisiniz. El Born diye de geçen bu bölge sokak
sanatından tutunda, orta çağdan kalma daracık sokakları, minik, güzel cafe ve
pubları arasında kendinizden geçeceğiniz harika bir bölge. Biz Linayla kumsal
deniz kenarı park dışında en çok buralarda takıldık. Bol bol yürüdük
beğendiğimiz restoranlarda, cafelerde durup yemek yedik.
Bazen düşünüyorum da
çocuklu tatilin en güzel yanı bu bence. Koşturmamak. Çocuklar koştur koştur
aralıksız gezmeye izin vermiyorlar çünkü. Onların ritminde yavaş, yavaş,
molalar vererek gezmenize neden oluyorlar. Bu sayede aslında fark etmeden,
şehri yaşamaya, solumaya fırsatınız oluyor. Anı yaşamak güneşli güzel bir günde
şirin bir cafede tarihi koklayarak, saatine bakmadan, etrafı seyrederek kahveni
yudumlamak, yada bir parkta çimlere yayılıp çocuğunuzla keyif yapmak… hepsi bir
gezgini bir turistten ayıran şeyler aslında. Ve ben ilk kez gittiğim şehirlerde
bile bunu yapmayı seviyorum.
Bütün bunların üstüne
şunu söylemeden geçemeyeceğim, Barcelona en sevdiğim Avrupa şehirleri
listesinde bir numara. Sırayı kaptıracak gibi de durmuyor. Son olarak çocuklu
gezginler için şunu hatırlatmak isterim, Barcelona, Amerika ve Avrupa da yapılan bir araştırmada,
çocukla tatil için en çok tercih edilen yerler araştırmasında birinci olmuş.
Yani çocukla tatile gidilebilecek en iyi şehir seçilmiş hem de anneler
tarafından ;) bilginize…