Translate

Türkiye etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Türkiye etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

5 Kasım 2013 Salı

Ruski Standart!

Rusya deyince Türkler olarak kadın veya erkek, aklımıza ilk Kadınların güzelliği geliyor.
Genelleme yapmayı sevmiyorum aslında, istisnaları ve orjinalleri öldürüyoruz genelleme yaptıkça.
Ancak, Ruslar hakkında söylenebilecek bir genelleme varsa o da kadınlarının güzel olduğudur.

Ha şimdi gelelim, klasik Türk kadını kafasına.
"35'inden sonra çok çöküyorlar "ve "aslında hepsi güzel değil" gibi 2 adet argüman var ki sevgilisiyle veya kocasıyla Antalya'ya tatile gitmiş ve bunun sonucunda yüksek ihtimal sinir harbi yapmış her Türk kadınından bunu en az bir kere duymuşsunuzdur.

Bende sinir olmuşumdur zamanında kendimi ayırmıyorum yani...
Ama bazı şeyleri de kabul edeceksin arkadaş!! Hatunlar taş gibi işte.
Senin ülkende manken diye adamların ayılıp bayıldığı kadınlar orada her yer de. Bacak boyu desen, senin vatandaşının boy ortalamasından uzun, kadınların bacak boyu var. Neyin çekememezliği bu?
Üzgünüm ama hanımlar çok iki yüzlüyüz. Biz beğenmeyince, Rus hatunlar çirkinleşmiyor tam tersi biz kendi güvensizliğimizi daha bir ortaya çıkarıyoruz. Ve bu hayatta bir kadını itici yapan şeylerden biri de kendine güvensizlik.
Hepimiz düşüyoruz bu hataya zaman zaman.

Türkiye'de yıllardır yaşayan Rus arkadaşlarım var.
Tanıdığım en güçlü, hırslı ve ne istediğini bilen kadınlar. Aile kurmak istiyorlarsa kuruyorlar, kariyer yapmak istiyorlarsa yapıyorlar. Ne olursa olsun. Önlerine ne çıkarsa çıksın onları istediklerini elde etmekten hiç bir şeyin alıkoymasına izin vermiyorlar.

Rusya da farklı bir kültür var. Kadınların rahat, kendinden emin ve seksapelitelerini utanç duymadan özgürce yaşaması onları daha da çekici yapıyor.
Siz hiç dudaklarını büzerek, saçlarını havada toplayıp, göğüslerini sıkıştırarak halka açık alanda poz veren Türk kızı gördünüz mü? Gördüyseniz tepkiniz ve kafanızda o kıza biçtiğiniz değer ve anlam bellidir zaten.

Oysa Rusya'da normal poz veren kadın ben pek görmedim. Kadınlar diyor ki Tanrı beni özene bezene yaratmış. Niye bunu saklayayım, baksınlar diye giyiniyor, beğenilsin diye poz veriyor. Bizse biraz dekolteli bir şey giysek hemen çekiştiririz fotoğrafta açık çıkmasın diye,
Mini giyeriz, aman çok mu kısa olmuş diye sorarız herkese. En kendinden emin Türk kadını  bile böyledir. Bakılsın istemeyiz. O yüzden de çoğu zaman istediğimiz gibi giyinemeyiz. Kimilerimiz şanslıdır. Kocası babası karışmaz giyimine, açık fikirlidir o anlamda, saygı gösterir karşısındaki kadına.
Kimimiz,çoğumuz hatta ne yazık ki , pek şanslı değildir.
Babası karışmıştır yıllarca giydiklerine, evlenir kocası karışır. Hatta belki şiddet bile görür bu yüzden sesini çıkarmaz.

Şimdi diyeceksiniz bizim kültürümüz böyle, evet onların ki de öyle işte. Kadınlar baskın orada. Her işte kadınlar var. Metroda makinist, otobüs şoförü, çöpçü,hatta inşaat işçisi kadın bile gördüm.
Kadın egemen bir toplum. Kadını taciz etmek biraz yürek ister. Olmuyor mudur öyle durumlar tabi ki koskoca metropol olmaz mı ? Bizle kıyaslarsak ama yok denecek kadar az diyebiliriz sanırım.
Diyeceğim o ki kadın evde değil, sokakta, eve hapsedilmiş ekonomik hayattan soyutlanmış değildir

Halka açık yerlerde kadınlar çıplak gezse kimse dönüp bakmıyor. İnanır mısınız, bir tek biz kadın olarak bakıyorduk güzel kadın gördüğümüzde.
Bir de şu gerçek var ki genetik kodları çok iyi. Hepsinin vücut tipi aynı. uzun boy, uzun bacak boyu, sütun gibi bacaklar ve hokka gibi burun...
Bunlar neredeyse hepsinin en belirgin özelliği.

Komünist rejim, yokluk çok zor koşullarda yaşamak acımasız olmayı ve belkide güçlü ve bencil olmayı öğretmiş kadınlara. Erkeklerden hiç bir fayda görmemişler. Bilirsiniz Rus erkekleri için söylenenleri.
Bu durum kadınları kendi başlarının çaresine bakmayı öğretmiş. O yüzden soğuk ama dimdik duruşları.
Aynı zamanda kapris yapma lüksleri olmamış hiç bir zaman. Düşünün daha 16 yaşında elinde ki tek silahı, hayata karşı, güzelliği. Annesinden daha o yaşta akıl alıyor ve hayata atılıyor. O şartlarda o yoklukta yaşayan hangi kız bırakın Avrupa, Amerika şartlarını, Türkiye şartlarında bile, asgari ücretli bir garsonun karısı olarak yaşamak bile onun için inanılmaz bir sınıf atlama anlamına geliyor.

Giyim sitili olarak bazıları Türkiye'de alışık olduğumuz Ruslar gibi giyiniyor. Yani bize göre biraz rüküş diyebilirim. Ama bazı kadınların giyimlerine bayıldığımı da söylemesem olmaz. Sanırım biraz ekonomik ve kültürel düzeyle alakalı giyim konusu da.

Genelde kürk takıntısı var. Nazlı'nın dediğine göre, "Koca, kürk, araba"  ortalama bir Rus kadının hayaliymiş. Bir de bere takan çok az. O soğukta biz erkek gibi hissettik kendimizi çünkü, geleneksel çok hoş desenleri olan bir şalları var , soğuktan korunmak için onu başlarına bağlıyorlar ki bu kadar estetik ve şık durabilir ancak.

İstisnasız hepsi topuklu giyiyor. 15 yaşından itibaren alıştırılıyorlar topuklulara, çünkü o topuklularla kar buz, demeden dere tepe düz gidiyorlar. Hatta kızlarla bir tezimiz var ki, 15 yaşından beri sürekli topuklu giyersen bazı bölgelerin yer çekimine meydan okuyabilir, şeklinde :)
Bilemeyeceğim doğruluk payı nedir tabi :D

Genel olarak kadın erkek flörtöz bir yapıları var zaten. Açık sözlüler.
Beğenilerini rahatça ifade ediyorlar. Bizim hatunlar gibi her bir hareketi karşı  taraftan beklemiyorlar yani. Ne istediklerini biliyorlar ve Elde etmek için uğraşıyorlar. Kısacası en tehlikeli kadın tipi ;)
Onu bunu bilmem kadınlar olarak zaten zor ve tehlikeli yaratıklarız. Bir de kadının güzel olanından değil güzelliğinin farkında olup bunu iyi kullananından korkacaksın :)

Gece kulübüne gittiğimizde çok güzel dans eden kızlar vardı. Bir tanesi özellikle dikkatimizi çekti. O kadar zevk alıyordu ki ettiği danstan, orada olmaktan, sadece kendi için dans ediyordu. Onu izlesinler beğensinler veya erkekleri tavlasın diye değil. İşin ilginç yanı bizde öyle bir durum olsa herkes kızın başına toplanır, oraya çıkıp öyle dans ediyorsa kesin yolludur diye taciz etme hakları olduğunu düşünür.
Kadınlar da cık cıklar ve ayıplar. Oraya çıkıp dans ettiğine edeceğine pişman olur kız ve başına gelmedik kalmaz. Oysa aynen şöyle oldu ilk 5 dakika biraz bakıldı sonra herkes kendi etrafıyla ilgilenmeye devam etti. Kız da sadece önünde duran arkadaşlarına dans etmeye devam etti. Özellikle baktım aranan bir sürü erkek vardı etrafta, kıza bakıyorlar mı diye kimse göz ucuyla bile bakmadı kıza bir daha. Yani eğer birisi dünyanın en seksi dansını da yapsa, dünyanın en seksi elbisesini de giymiş olsa, eğer orada bulunan ve kendisine bakan adamlara bakıp, bir nevi evet bende senle ilgileniyorum mesajını vermiyorsa kimse onu rahatsız etmiyor. Nokta!

Çünkü her kadının  ve her erkeğin özgürce dans etme, istediği gibi kendini ifade etme ve istediğini giyme hakkı var. Kimse kimseyi çok açık giyinmiş diye veya çok seksi dans ediyor diye etiketleyemez, kafasında ona değer biçemez. Biçerse de çok yanılır. Ne yazık ki Türkiye'de durum hala böyle. Hala bir yerlere gittiğimizde önce kadınlar birbirini süzer. Ne giymiş, ne marka takmış ona bakılır. Sonra güzel mi değil mi, şişman mı , zayıf  mı? yanında kim var? bir sürü süzgeçten geçiririz. Sonra gece boyu durum böyle devam eder. Sürekli dedikodu yapılır. Bak o kız şunla konuştu, bu şunu ayarttı. Şu sarhoş oldu....

Kimse ortamdan zevk alıp eğlenip kendi işine bakmaz, hep kasılırız.
Milletçe yargılamaya bayılırız.
Dedikodudan ve başkası ne yapmış bakmaktan kendimiz eğlenmeyi unuturuz.
Erkekler zaten başlı başına sosyolojik vaka.
Kendi karısı, sevgilisi çıkıp öyle giyinse delirir, ama başkasının karısına, kızına bakar.Hem de döner bir de arkadan bakar.
Uygun ortamını bulsa taciz bile edebilir. Üstelik kedinde bunu hak görür. Bir de utanmadan, Giyinmesiydi istemiyorsa o...pu gibi o zaman der.
Sanki kıyafetmiş gibi suçlu, Hırsızın hiç mi suçu yok...
Yurt dışında ise aslında mekana bile gitmeye gerek yok Metroda, otobüste bile durum bambaşka . Kimse kimseyle ilgilenmiyor!

Spor da hayatlarının vazgeçilmezi. Bu örnek alınması gereken bir konu. Üstelik bizdeki gibi illa spor salonlarına dünya paralar verilip, yepyeni kıyafetler alınıp, saç baş yaptırılıp gidilerek yapılmıyor spor. Kar, kış dinlemeden, parklarda koşan,paten yapan, voleybol oynayan insanlardan bahsediyorum. Rusların spor konusundaki başarısı malum zaten. Bu durum da güzel görünmelerinde yüzde yüz etkili kesinlikle.

Hanımlara sesleniyorum. Rusya çok ilginç bir ülke. Kesinlikle görülmeye değer. Alın kocanızı, sevgilinizi gidin. Güzel görünce siz gösterin . Bazı şeyleri de not edin ;) Güzel yönleri kopyalamak lazım derim. Bence güzel bir deneyim olur.

Evet çok uzun yazdım ama çok tespit var çıkarılacak. Bitirirken şunu da söylemem lazım.
Baylar, bayanlar 40 yaş üzeri güzel bir tane bile kadın görmedik. Sizce bu tesadüf mü? Haydi hanımlar elimize bir koz geçti sanırım. :)
NOT: Çektiğim fotoğrafları taradım konuya uygun bir foto bulurum belki diye ama yok ne yazık ki. google görsellerdeki rus kadını fotolarını da buraya koyamayacağım kadar erotik buldum. Bilginize :)

16 Temmuz 2013 Salı

Düğümlere Üfleyen Kadınlar..

"Nihayet yola çıkmaya karar verir insan, nereye varacağına değil.
Bir yol hikayesi yazmaya karar verdiğinizde de sonunu muhakkak yol yazar..."- Düğümlere Üfleyen Kadınlar,Ece Temelkuran

Bu kitabı tam da karşıma tesadüflerin çıkarmadığını düşünürken, sayfalar arasında kaybolduğum o günlerde, Ortadoğu ve özellikle Ortadoğulu kadınlarla ilgili ne varsa hepsi üzerime üzerime geliyor bir bir karşıma çıkıyordu. Tam da evrenin mesajını kavradığınızı sandığınız o kibir anından sonra aslında hiç bir şeyi kavramanızın mümkün olmadığı ve görünen gerçeklerin altında yatan asıl gerçekle yüzyüze gelirsiniz ya, bana da öyle oldu. Kitapta çokça bahsedilen Mısır daki halk ayaklanması ve Arap Baharının anlatıldığı bölümleri okumam tam da bizim baharımıza denk düştü. 

Güzel bir rastlantı olmasının yanında, acaba dedim, 6 ay önce okusaydım bu kitabı algım nasıl olurdu? O kadar empati kurabildiğim konuşmalar vardı ki kitapta ve bir çok pararlellikler. Ama aynı zamanda bir sürü farklılıklar da. Bizim direnişimizin eşssiz olması  bu kadar prırıl pırıl genç insanın enerjisinden midir, yoksa daha az kanlı olmasından mıdır , çok fazla zeka ürünü direniş örneklerine sahip olmasından mıdır? siz yapın tercihi. Ancak ne olursa olsun zamanlamam daha iyi olamazdı. Israrla tavsiye ediyorum okumanızı.

Gelelim yukarda yazdığım satırlara, işte kitabın beni içine alıp başka diyarlara götürmesinde etkili olan bir şey de ortadoğunun çöllerinde, gizemli diyarlarında kadın karakterlerin şahane bir yolculuk yapıyor olmaları.

İnsan yolculuk yaparken aslında kendine de yolculuk yapar bence. Her yola çıkma, her alıp başını gitme kendini tanıma yolculuğudur aslında. Neyden kaçıyorsak ona gideriz aslında bilmeden. Nedenler sonuç olur, yolculuğun sonunu da yol yazar. Siz ne isterseniz isteyin, ne kadar uğraşırsanız uğraşın yol ne isterse o olur. işte o yüzden yollar, adam eder insanları, tamamlar yarım kalanları. Ondan sanırım, bir nevi uyuşturucu etkisi olması. Hep yolda olma isteği yerinde duramama hali... Gittikçe artık bir yere varmak değil yolda olmak amacı insanı ele geçiren, iliklerine işleyen. Kök salmaya izin vermeyen. Hep bir doz daha fazlasını isteme, yetinememe...
Bir gün bende böyle bir yolculuk yapmayı hayal ediyorum. Buraya da yazıyorum ki, evrende imzası olsun dileğimin...Gerçek bir Ortadoğu turu yapıp, yol nereye götürüyorsa oraya gitmek ve sadece ertesi günü planlayarak yolda olmak dileğim...

Güzel ülkemde de düğümlere üfleyen kadınların çoğalması dileğiyle... 
ve son olarak kitaptan sevdiğim bir kaç satır:

"İlginç adamlarla tanışmak Paris birazdan bombalanacakmış gibi korkutsa da beni, ilginç kadınlarla tanışmak La Strada operasında perde açılıyor gibi bir şükür duygusuyla doldurur içimi"

"Başka kadınların çaresizliklerine öfkelenen kadınlar muhakkak kendi çaresizliklerine öfkeleniyordur." 

"Eğer bir kadının kendinden sakladığı bir şeyi ortaya çıkarmak konusunda bu kadar yılmaz bir kaşif isen muhakkak kendinden sakladığın bir kadın var içinde."

"Işığın bir sesi olmalı yoksa sivrisinekleri karanlıkta daha iyi duyuyor olamazdık ve ışığın bir kütlesi olmalı yoksa karanlıkta daha geniş sevişiliyor olamazdı".

"Ölümü iç cebinde sevgilinin resmi gibi taşıyan memleketler cenazeleri hep hazırlıksız karşılarlar. Bu iğrenç desenli pis battaniyeler ...Gördüğüm bütün o desenli pis  battaniyeler ve içlerindeki o oğlan çocukları..."

27 Haziran 2013 Perşembe

Dubai vol1

Dubaiden bildiriyorum,

Dubai’yi görmek için en uygun zaman olmasa da sevgilim işlerini ayarlamışken ve uygun bilet bulmuşken bu fırsat kaçmaz diyerek, 5 günlük bir Dubai macerasına tamam dedik. Türkiye’den Dubai’ye o kadar uygun ve ucuz havayolları var ki, kışın denize girmek ve alışveriş yapmak için daha sık gelinmeli diyor ve genel bazı bilgiler veriyorum. 
Ben Air Arabia havayollarıyla tek gidiş biletini yaklaşık 270 tl gibi oldukça uygun bir fiyata aldım. Aynı zamanda Fly Dubai, ve Pegasus havayolları da bu civarda fiyatlara uçuyorlar. Yol İstanbul’dan 4 saate yakın sürüyor o yüzden THY veya Emirates de sırf konforlu uçuş için tercih edilebilir. Çünkü bu ucuz havayollarında çalışmaya giden OFN’lerle (other foreign nationalities) yolculuk etmeniz demek oluyor ki pek hoş bir deneyim değildi şahsen.

Otel konusunda biz her zaman ki gibi Booking.com’u tercih ettik.  Dubai de o kadar kaliteli ve lüks otel seçeneği var ki yolculuğunuzu ne kadar erken planlarsanız o kadar lüks bir otelde ucuza kalabilirsiniz. Fiyatlar oldukça uygun ve Türkiye’de hayli pahalı ve lüks olarak nam salmış uluslararası otel zincirleri Dubai de gayet ulaşılabilir fiyatlara. Üstelik 3 veya 4 yıldızlı otellerin kalitesi Türkiye’deki ortalama 5 yıldızlı otel ayarında diyebilirim. Sonuçta 3 günde zar zor karar vererek seçtiğimiz otelimiz ödediğimizin karşılığını fazlasıyla bize verdi ve bizi gayet tatmin etti.

Dubai de diğer orta doğu ülkelerinden oldukça farklı bir sürü şey göze çarpıyor. Bir söz geliyor aklıma hemen; "Herkesin araba sahibi olduğu ülke değil herkesin toplu taşımayı tercih ettiği şehirler gelişmiştir". Dubai bu önermenin biraz dışında kalıyor ama sonuçta ortadoğuysa eğer söz konusu olan her şeyiyle farklı değil midir dünyadan? 
Herneyse...
Biz araba kiraladık Ama aslında oldukça gelişmiş bir toplu taşıma sistemi var. Hem metro ağı hemde otobüs hatları şehrin tüm atraksiyonlarına rahatlıkla gitmeniz için tasarlanmış. O yüzden Dubai insanı şaşırtıyor. Ultra teknolojik metro ve istasyonları çok lüks ve modern. Aynı zamanda otobüs durakları ve otobüslerde tertemiz, gürültüsüz ve doğa dostu. Hepsinin klimalı olduğunu söylememe gerek yok sanırım. Ama bir noktanın altını çizmek istiyorum. Tüm otobüs durakları kapalı birer tüp görünümünde ve buz gibi klimalı. Bunların yanında genellikle toplu taşıma kullananlarda OFN’lerden başkası değil. Çünkü Expatlar ve yerel halk hep zengin, çok zengin :)  lüks arabalarıyla geziyorlar.








                                                 DUBAI MARINA




Bu mevsimde gündüz saatlerinde dışarıda yürümek, çalışmak imkansıza yakın bir durum. Ben hayatımda böyle sıcak görmedim demek istiyorum. Cayır cayır yanıyor hissi bir tarafa ayak tabanlarınızdan başınızın tepesine kadar sanki bir fırının içindeymişsiniz gibi pişiyorsunuz. Ama bu durum tüm hayatın o şekilde planlanmasına neden olmuş. 
Her yer klimalı, tuvaletler, otobüs durakları, arabalar, marketler, mağazalar, ve bu durum ilk başta sizi aptala çeviriyor. Dışarısı 45-50 derece iken, içeri girdiğinizde bir anda 20 dereceye merhaba deyiveriyoruz J
Hani derler ya her şey aşırıya kaçtığında durumlar tersine döner. Eğer hava sıcaksa ince giyinirsiniz, hava çok ama çok sıcaksa ne kadar çıplak olursanız bu durum artık size faydadan çok zarar getirir. İşte o hesap. 
Dışarda çalışan işçilere bakınca anlıyor insan hepsinin uzun kollu giyinmiş olması gözüme çarpıyor. Güneşten korunmak ancak mümkün oluyor olmalı…
Otelden çıkıyoruz. 
Otelin serin ama tüyleri ürpertmeyecek seviyeye ayarlanmış klimasına o kadar alışmışız ki, sıcak hava dalgası üzerimize gelince aptallaşıyoruz. 
Hava hem nemli hem çok sıcak. Bir anda dışarısının saunadan ciddi anlamda farkı olmadığı aklımdan geçiyor. 5 dakika bile yeterli oluyor, sırılsıklam olup boncuk boncuk terlemek için. Ve arabaya atıyoruz kendimizi klima sonuna kadar açık. 10 dakika sonra unutmuşuz yine dışardaki sıcağı keyfimiz yerinde. 
Sonra bir alışveriş merkezine giriyoruz. Kapalı otoparka girip arabayı park ediyoruz. Ve burası daha da sıcak. Kapalı mekan ısıyı muhafaza ediyor ve fırına girmişiz gibi bir his. Hızlı adımlarla alışveriş merkezinin içine doğru yürüyoruz. Ve içerisi serin. 
Önce hoşumuza giden serinlik sonra beni oldukça üşütmeye başlıyor. Sonra gözlem yapıyorum, içerde kimse çok yazlık giyinmemiş zaten. Bizim gibi cahil turistler dışında. Herkes pantolonlu veya uzun kollu bir şeyler giymiş. Sonra alışveriş merkezinin girişinde “respectful clothing” yazısı dikkatimizi çekiyor. Belli bir giyim kuralı varmış meğerse alışveriş merkezlerinde . Dizlerin ve omuzların görünmemesini gerektiren. Önce garipsiyorum ben. Dubai’deyiz ya. Özgürdü hani herkes.
Kimse kimseye karışmıyor.
Sonra anlıyoruz ki bu tamamen alışveriş merkezine denizden çıkıp bikiniyle bile gelinebileceği durumların önüne geçmek için uygulanan bir kural. Durumdan haberimiz olmadığı için,  şortum ve askılı bluzumla  geziyorum .

Önce Arabistan deneyimlerim pek hoş olmadığı için tedirgin oluyorum ama sevgilim bana her gördüğü şortlu askılı kıyafetliyi göstererek beni rahatlatıyor. J 
Ve evet hiçbir sorun olmuyor. Kimse kimseyi uyarmıyor, bakışlardan dahi rahatsız olmadan saatlerce dünyanın en büyük ve ihtişamlı alışveriş merkezini geziyoruz.

1 Haziran 2013 Cumartesi

Turkish Spring- Türk Baharı

31 mayıs 2013 tarihi bundan yıllar sonra tarih kitaplarında yazacak...
Şimdiden adını koydu uluslararası medya "Turkish spring", "Türk Baharı"...
Bizim kanallarımızda ise diziler, şovlar ve güzellik yarışmaları vardı ama
Bunu da yazacak tarih kitapları...
Ankara da kuğulu parktaydım bende.
Nasıl güzel insanlar vardı bugün orada bir görseydiniz.
Hepsi eğitimli, okuyan sorgulayan ve belki içlerinde bugüne kadar sokağa çıkmamış taşkınlık yapmamış ama artık evde oturamayacak tepkisiz kalamayacak kadar rahatsız insanlar... kimse particilik yapmadı, yapanlar da abartmadı.. çünkü amaç orada olmak ve "yeter" demekti.
Otoriter, diktatör bir gidişe, haksızlığa, sürekli susturulmaya, korkutulmaya dur demek...
Taksime gidenler meydanlara çıkan bu insanlar neden farklılar bu sefer biliyor musunuz? Herkes gaz bombalarını göze alıp gelmişti de ondan.
Festival havasındaydı nitekim Tunalı... şarkılar türküler söylendi,içkiler içildi...
Ne yazık ki ilerleyen saatlerde durum değişti...
Taksimde ise olanlar çok daha vahim.
İnsan hayatı ucuz bizim gibi ülkelerde
Hatırlar mısınız bilmem, ben ortaokulda, lisedeyken filan AB ye girmeye çalışan bir ülkenin evlatlarıydık. İçimiz titrerdi. AB ile iligili her konuda var gücümüzle çalışır onlar gibi olalım onları örnek alalımcıydık...Bir neslin hep hayaliydi ABli günler görmek.
Yurtdışına o yıllarda gittiğinizde sorulan bir soru ve  hep ballandıra ballandıra anlatılan bir durum vardı.
Avrupalı, Amerikalı gelip sorardı; siz şimdi ortadoğulu değil misiniz?
Bizde cevap verirdik sinirlenerek: "hayır canım ne alakası var biz Akdeniz ülkesiyiz biz Ortadoğulu filan değiliz diye..
Düşünüyorum da aradan 10 seneden fazla geçmiş. Şimdi bana sorduklarında evet diyorum Ortadoğuluyuz. Neyazıkki...Kendim inanmıyorum ki buna, elin Avrupalısını mı inandıracaksın....
diyemiyoruz, diyemezsin, çünkü yaşadığımız her şey Ortadoğulu...

Dışardan bakınca
Yıllarca doğuda iç savaşta binlerce askerin şehit düştüyse ve buna terör dendiyse,
İnanç özgürlüğü başta olmak üzere bir çok hak ve özgürlüğümüz kısıtlanıyor ve islami dokunuşlarla gündelik hayatımıza yön verilmeye çalışılıyorsa,
Her fırsatta nasıl bir nesil yetişitirilmeli ve nasıl bir gençlik istendiği sanki prototip robot üretir gibi fetva verircesine sürekli tekrarlanıyorsa...
Dünyada en fazla tutuklu gazetecinin olduğu ülke olduysan...
Dünyanın en yaşam kalitesi düşük ülkeleriyle birlikte sıralamalara giriyorsan,
Ülkende nerde ne zaman bomba patlayacağı kaç vatandaşının öleceği belirsizse,
Komşularının iç işlerine müdahale ederken bir de Amerikayla arandan su sızmıyorsa
Suriyede ölen insanların değeri kendi ülkende ölen vatandaşından daha fazlaysa...
Doğayı biraz daha cebini doldurmak adına katletmek umrunda değilse...
Ağaca, sanatçına, aydınlarına, gençlerine, okuyan soran, sorgulayan herkese düşman olmuş artık kimseyi zapedemiyor ve bu yüzden zor kullanmaya başlıyorsan ve bu tepki gösteren insanların üzerine hunharca, insafsızca bir güç uyguluyorsan,
Müjde müjde bize... biz olmuşuz çoktan...
Bir avuç insanız, biz birbirimizi biliriz ama kendimizi kandırıp Akdenizliyiz sıcak kanlıyız, Avrupalıyız filan demeyelim boşuna....

Biz bal gibi Ortadoğuluyuz ve o küçük görüp yukardan baktığımız ah vah yazık dediğimiz Araplar kadar olamadık bunca zaman...
Nasıl arap baharı Tahrir de başladıysa,
İngilizlerin dediği gibi bizimkide Türk baharı olsun gerçekten... Akdenizli Türkiyemizin, tatil cenneti, güzeller güzeli ülkemizin baharı gelsin artık...
Ama lütfen daha az kanlı olsun ve çekilsin güvenlik güçleri, halkın sesi galip gelsin artık...


16 Mayıs 2013 Perşembe

Hoşgörünün Prensesi

O kadar Ortadoğu Araplar filan diyip, son olaylarla ilgili birşey yazmasam olmayacaktı. Geçen sefer söylediğim gibi, benim yazmam bişeyleri değiştirmeyecek evet, ama bir şeyleri de değiştirecek... o yüzden hiç birşey yapmamaktan iyidir.

Öncelikle Reyhanlıda hayatını kaybeden herkese Allah rahmet eylesin ve ölenlerin tüm yakınlarına Allah sabır versin. Bunu söylemek bile manasız ama dile kolay onca masum insan pat diye öldü gitti... yok yere...
ateş düştüğü yeri yakıyor ne yazık ki :( bunu bizim anlamamız mümkün değil, üstelik çıkıp politikacıların sağda solda "gereken yapılacaktır, gerekli talimatlar verildi, acımız büyük" gibi söylemleri de iyice sinir bozuyor ki oradakiler nasıl hissediyordur kimbilir...

Hatay' a gidenler bilir, apayrıdır oralar. Buralara benzemez,
Kapı komşunuzun hristiyan olması, alevisi,sünnisi, süryanisi bir arada yaşaması eğlenmesidir...
Bir taraftan paskalya bayramı kutlayıp, bir taraftan bayram namazına gidilmesidir.

İnsan olmak vicdan sahibi olmak aslında basit gibi görünüyor ya, özellikle de siz böyle duygulara sahip biriyseniz. Ancak ne yazık ki günümüzde aranılan bir özellik halini almış durumda. Artık şehit haberleri, bombalar ölümler o kadar normal oldu ki bizim hayatımızda ses çıkarmıyoruz. Okuyuruz gazetede, duyuyoruz televizyonda, birbirmize söylüyoruz, bir kaç gün konusu geçiyor aramızda... arkadaş sohbetlerinde. "yazık, kötü oldu, bu sefer çok fena... giderek daha da kötüye gidiyor..."
Bu cümleler dolaşıyor ağızlarda,
Sonra unutuyoruz.
Tatil var planlanacak, yemek var gidilecek, terfi var çalışmak lazım, iş gezisi, toplantı, okul, tez, ıvır zıvır...
Biliyor musunuz? insan kendine, yakınlarına böyle bir tehlikenin yaklaşabileceğini düşündüğü an, bakışı değişiyor. Haydi düşünün orası Reyhanlı değilde Çankaya olsaydı.

Taa köşede kıyıda kalmış, güzelim Hatay değilde, Kadıköy olsaydı,
yada birilerinin dediği gibi hoşgörünün prensesi(nasıl güzel bir tabirdir) Hatay değilde tam Taksimin göbeği olsaydı,
O zaman eminim bazı şeyler daha farklı olurdu. Daha zor olurdu yayn yasağı koymak, insanları susturmak, olmamış gibi davranmak...
İlla bunu mu beklemek lazım biraz vicdanlı davranmak için
İlla her zaman İstanbul da ,Ankara da mı olması lazım daha çok dikkat çekmesi için
Ve artık bazı şeylere, birilerine dur deme zamanının geldiğini anlamamız için...

Biz böyle insafsız,vurdum duymaz,cahil,hoşgörüsüz bir millet değildik sanki.. artık öyleyiz ama
Ve her geçen gün Türkiye'ye ve bu ülkenin güzel insanlarına olan inancım azalıyor o yüzden...