Translate

cezayir etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
cezayir etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

22 Eylül 2016 Perşembe

Cezayir Rehberi

1,5 senelik Cezayir maceramızın sonuna geldik. Ama Cezayir'e ve oraya daha sonradan gideceklere bir borcum vardı.  Bu yazıyı yazmadan Cezayir defterini kapatmak istemedim.
ilk defa Cezayir'e taşınacağımız belli olduğunda internette bloglarda aramış ve genel hatlarıyla bir şeyler bulmuş olsam da ayrıntılı, nerede ne yenir, nereye gidilir pek fazla bir bilgi edinememiştim. Üstelik Cezayir'e gittiyseniz veya gitmeyi planlıyorsanız görüceksiniz ki, yaşayacağınız en büyük sıkıntı sosyal hayatınızın olmaması olacak. Yemek yemeye, kahve içmeye, arkadaşlarınızla buluşmaya gidecek bir yer bulmak inanılmaz zor olacaktır.
Ben Cezayir'e gitmeden önce keşke nereye gidilir nerede ne yenir, ayrıntılı bir kaynak olsa diye internette çok gezmiş ama çokta fazla bir şey bulamamıştım.

Ben yaşayacağım yerin iyi semtlerini,
eğlence mekanlarını,
yemek yemek için gidilmesi gereken yerleri ,
alışveriş için nerelerde ne bakılacağını filan bilmek isterim.

ilk taşındığımız zamanlar geliyor da şimdi aklıma
ne cahillik ne bilmezlik, ne acınası durumlar içindeymişiz diyorum.
Üstelik sevgilim sık sık gidip geliyor ve az çok biliyordu oraları.
Ama yaşadıkça öğreniyor insan
biz 1,5 sene kaldık ama açıkçası uzun zamandır Cezayir'de yaşayan arkadaşlarım olmasa bu yazıyı da yazamazdım. O yüzden başlamadan teşekkür edeyim onlara, hem can yoldaşı oldukları, günlerin güzel geçmesini sağladıkları için, hemde önerdikleri her bir yeni mekan için...

Cezayir de yaşayan Türk sayısı oldukça fazla o yüzden sanırım bir kaç düzgün mekan var her birinde tanıdık görme olasılığınız çok fazla.

Öncelikle Türk restoranlarından başlayalım
Yeni açılıp gözümüzün nuru olan Turcomania. Dely İbrahimde. Ancak yeri biraz karışık. Dely İbrahim'in sonunda seramikçilerin olduğu sokağı geçip karakolun oradan sağa dönmeniz gerekiyor.

Bir diğer Türk restoranı bizim evin karşısındaki İstanbul restoran. Cheraga'da. Ancak çok tercih ettiğimizi söyleyemeyeceğim.
Turkomania'nın bir şubesi de yakın zamanda Bab Ezzuar alışveriş merkezine açıldı. Avm de düzgün temiz yemek için süper bir tercih. Hatta biz ramazanda iftara bile gitmiştik.

Balık yemek için neredeyse Tüm Türklerin tercih ettiği yer Madraktır.
Orda bir sürü farklı mekan var sıra sıra ama nedense biz ve hatta tanıdığım tüm arkadaşlarım hep en sondakine gidiyoruz.
İsmi : Le Sauveur Sur La Madrague.
İçkili olması, temiz olması tercih sebebimiz sanırım.

Diğer içkili mekanların neredeyse çoğu Makam Şehitte bulunuyor.
Tantra,Piano,.tavsiye edebileceklerim.

Herkesin bildiği ama artık çok fazla tercih edilmeyen Hipopotamus var.  Val hydra da
tam yanında bizim de çok beğendiğimiz Signature var.
Biraz ilerisinde ve sağ tarafta cafe olarak bahçe içinde olduğu için gidebileceğiniz Le Patio var.

Bir diğer favorimiz Hint yemeği söz konusu olunca Tac Mahal.. o da Dely İbrahimde. Biz Haftada bir gidip kendimizi kaybedercesine yemek yiyorduk.
Cheraga da şık ve güzel bir restoran L' auberge Du Moulin.  Değirmeni uzaktan seçersiniz zaten hemen.
Son zamanlarda Sidi Yahya'da yeni açılan L'atelier Alger de bir anda beğenilen yerler listesine girmişti.
Bunlar bizim tercih ettiğimiz mekanlardı.
Bunların dışında iyi ki var dediğimiz otellerin restoranları var.
İlk sırada söylemeden geçemeyeceğim, Shereton'ın İtalyan restoranı ve tepenyakisi var tabiki.
Dünyanın en pahalı sushisi ama evet sushi işte... Otel olduğu için içki opsiyonu da bulunuyor tabi ki.

İkinci olarak Çin Japon mutfağı olarak El Cezayir otelinin restoranını sayabilirim sanırım. Ayrıca yazları Sheraton'ın deniz kıyısındaki restoranı ve kışın ise iç taraftaki açık büfe restoranı da gidilebilecek yerler arasında. Shereton'a sadece bişeyler içmek için veya kahve, tatlı içinde gidebilirsiniz. Biz gündüz oturmasına ara sıra gidiyorduk.

El Auraissi'nin teras manzarası
Ve otel El Auraissi'nin teras manzarası da bir şeyler içmek için gayet güzel. Orada yemek yok ama manzaraya karşı içkinizi yudumlayabilirsiniz.  İç taraftaki İtalyan restoranları da gidilesi.

Genel olarak otellerde takılmaya lobilerine ve restoranlarına alışın derim. Vakit geçirmek için daha iyi tercihiniz olmadığı için iyi birer seçenek oluyor.

Bunların dışında California Cafe var. Hydra da. Starbucks çakması kahveleri ve Cezayir'e göre nispeten lezzetli hamburgerleriyle büyük bahçesinde sadece Expatların değil, Cezayir gençlerinin de gözdesi.

PİZZA PİNO'DAN görünüş
Denize sıfır bir şeyler yiyelim ama yemekler orta karar olsa da olur derseniz, Pizza Pino var. Sidi Fredj'de. yerini bulmanız zor olacaktır ara sokaklardan birinde olduğu için. Ama hava güzelse Cezayir'de denize sıfır az yer var oturacak gidin deneyin derim.


El Cezayir otelinin botanik bahçesi



Bunların dışında, çocukluysanız açık havada ağaçların arasında vakit geçirebileceğiniz EL Cezayir otelinin bahçesini tavsiye ederim. Ayrıca uygun fiyatlı içki menüsüyle ve zeytin ikramıyla da mest etmekte.


El Cezayir otelinin bahçesi

































Vee gelelim en sevdiğim mekana tabi ki Cezayir dedin mi tatlı ve dondurmalardan bahsetmeden geçemeyiz. En güzel tatlıyı ve en şahane dondurmayı nerede yeriz dersiniz? Noor El Hani pastanesi derim tabi ki. Burası Cezayir'in en eski pastanelerinden ve de bir kaç yerde şubesi bulunuyor. Bize en yakın şubesi Cheraga'daydı ve aynı zamanda alt katı da restoran olarak hizmet veriyordu. Biz restorananına da bir iki kez gitmiş ve yemeklerini çok beğenmiştik. Hele ki yemek üstü harika tatlılardan da yeme şansınızın olması şahane oluyor gerçekten. Aynı zamanda ekmekleri, crossant'ları da muhteşemdir aklınızda bulunsun. Val hydra da da büyük bir şubesi var.
nour el hani cheraga ile ilgili görsel sonucu
Noor El Hani pastanesi
nour el hani cheraga ile ilgili görsel sonucu
nour el hani cheraga ile ilgili görsel sonucu

Aslında Alger'de çoğunlukla çok lezzetli dondurma bulmak ve yemek mümkün. Dely İbrahim de Kokkinos Gelato, Sidi Yahya da ve Cheraga da Bueno Gelato ve daha adını unuttuğum bir sürü dondurmacı hepsi Türkiye'de yiyebileceğiniz en iyi dondurmadan daha güzeldir. Hatta oradaki dondurmalara alışıp, Türkiye de dondurma yiyemez hale de gelebilirsiniz benden söylemesi.

Alışveriş diyince Carrefour ve içindeki mağazalar, Bab Ezzuar ve içindeki mağazalar dışında çok bilgim yok açıkcası. biz cezayirde fazla alışveriş yapmadık, gerekte olmadı zaten. Cezayir'de kaldığımız süre boyunca giyim alışverişini Zaradan yaptık o da çok gerek duyarsak. Zaranın fiyatlarının %30 daha ucuz olduğunu da belirtmeden geçemicem ;)

Benim aklıma gelenler bunlardı. Umarım birilerine faydası dokunur. Biz ayrıldıktan sonra yeni yerler açılmıştır umarım ve yine söylemeliyim ki daha önce de belirttiğim gibi bunlar benim bildiğim ve bizzat gittiğim yerlerdi. Gitmediğim yerlerle ilgili bir şey yazmak istemedim.

Cezayir'e yerleşecek arkadaşlara bol şans ve mutluluk
Cezayir'de yaşayan arkadaşlarıma ise selam olsun..

10 Ağustos 2015 Pazartesi

Tunus: Yasemin kokulu bir ülke...

Tekrar merhaba,
Yine uzun zaman oldu yazmayalı
Tunus gezimizi yazmak istedim ama o kadar dolu dolu geçti ki Haziran ve Temmuz ancak zaman bulabildim ne yazık ki...
Sonunda Haziran başında oturumlarımız çıktı ve biz en yakınımızda görmeyi istediğimiz yere; Tunus'a kısa bir kaçamak yaptık. Nisan ayından beri sıcak olan havalar Mayıs ayında top yapmışken ve üstüne bir de Alger de denize ve havuza girme girişimimizin Shereton' da kapıdan çevrilip, sadece otel müşterilerine açık olduğunu öğrenmemizden sonra deniz tatili için Türkiyeye gitmeyi bekleyemezdik.

Ve 5 günlük bir tatil planı yaparak Tunus'un Antalya'sı diyebileceğimiz Hammamet'e gitmeye karar verdik.
Bizim Alger'den hava yolu olarak sadece 2 seçeneğimiz vardı. Biri Air Alger diğeri Tunus air.

Uygun olan bilet Tunus air'daydı bizde ondan aldık biletleri (ki Air Algerden bin kat iyi olduğunu duymuştuk) ama uyarıyorum siz siz olun Türkiye'den gelirken 2 kuruş ucuz diye Tunus air'e binmeyin :) Thy den şaşmayın derim.
Tamam biraz abartıyorum tabiki ama Lina'yla bu kadar pis bir ulaşım aracına daha önce binmemiştik. Yalnız , çocuksuz, seyahat ediyorsanız çokta sorun olmaz heralde.. Ancak her tür rotara ve kötü servise de razı olacaksınız.

Gelelim Hammamet'e. Otellerin çoğununun kalite ve hizmet anlayışı kesinle dünya standartlarında ama Hammamet'in merkezini görünce anlıyorsunuz ki Kuzey Afrikadasınız. Az gelişmişlik ve yoksulluk çok rahat hissedilirken otelde lüks ve konfor içinde Akdeniz sahillerinde hizmet kalitesinde Türkiye otellerine çok yakın bir standartta tatil yapabilirsiniz. Biz uzun bir araştırmadan sonra uluslararası bir zincir otel olduğu için Raddisson Blu da kaldık. Çok da memnun kaldık. Yemekler gayet iyiydi ama Tunusta olduğunuzu unutup Türkiyedeki otellerin açık büfeleriyle kıyaslamadık tabi. Ki yine de benim beklentimin üstündeydi aç kalmadık. Lina'nın yiyebileceği bir sürü farklı çeşit yemek bulabildim en azından. 



Giderken yanıma aldığım 4 kavanoz hazır meyve ve sebze püresi ve yogurtlar boşa gitti.

Bu bizim Linayla ilk başbaşa tatilimizdi. Daha önceki tatilleri hep annemlerle yapmıştık.
Nasıl geçiceği konusunda kafamızda soru işaretleri olsa da denemeden bilemezdik. Üstelik sevgilim çok yoğun çalıştığı için otelden bile çıkmadan havuz, deniz,kumsal ve oda arasında geçen bir tatil yapmak istediği için fazla bir yer gezmedik ve bu konuda önceden konuşup anlaştık.

Lina tam olarak 11 aylıktı. Yani Tam sürekli yürümek istediği elinden tutup yürütmemiz gerektiği için 2 dakika oturamadığımız dönemde gittik. Ama iyi ki gitmişiz dedik. Çok dinlendik diyemem tabi ama ne de çok yoruldup dönmek istedik. Tam kararında oldu tatilimiz diyebilirim. Sevgilimin Lina'yla uzun vakit geçirmesi baba kız özlem gidermeleri çok iyi oldu. Hatta öyle ki Lina babasına yapışık yaşadı 5 gün, o yüzden bana da çok iyi geldi :)  Sevgilim Linayı bol bol yürüttü, oyun oynadı, hatta babası yedirince daha çok yemek yiyor diye yemeğini bile Oben yedirdi. 
Sabahları mama sandalyesinde bir süre sonra huysuzlanan Lina'yı, ben kahvemi yudumlarken babası çocuk parkına götürüyordu. Sabah uyku saati tam da kahvaltımızı bitirdiğimiz zamana denk geldiği için kahvaltıdan sonra odaya çıkıp Lina'yı uyutup bizde yarım kalan uykumuzu uyuyorduk.


Denize pek giremedik çünkü deniz bildiğimiz Akdeniz olmasına rağmen açık deniz olduğu için, çok dalgalıydı. Haziran ayında bize öyle denk geldi sanırım , her zaman böyle değilmiş çünkü. Lina'nın denizle ilk tanışması dalgaların köpükleriyle oldu o yüzden. Zaten Daha çok havuz kenarında oturduk.

Akşamları normalde Lina 8'de uyumaya alışık bir çocuk. Zamanı geldiğinde huysuzlanıyor ve uyumak istiyor. Orada bu saate uymamız çok zordu o nedenle bizde biraz esnek davrandık. Lina da çok sorun yaratmadı 9, 9 buçuk gibi yattı genellikle bizde o uyuduktan sonra balkonda film izleyerek vakit geçirdik.

Çocukla tatil zor evet ama çok nazlı ve uyumsuz değilse çocuğunuz ve sizinde hem geziyim hem uyuyup dinleneyim gibi ebeveyn olarak gerçek üstü beklentileriniz varsa çocuksuz gidin tatile yada hiç gitmeyin derim. Siz çocuğa uymak zorundasınız. Güzel bir plan ve otel seçimiyle bence çocuklu tatil gayet güzel geçecektir. Yemek konusunda açık büfe otellerde çok sorun yaşamayacağınızı düşünüyorum. Yinede vazgeçilmezleri yanınızda götürmek lazım, ne olur ne olmaz. Örneğin ben o dönem Lina'ya formül mama verdiğim için oda da kettle olması benim için olmazsa olmazdı.
Bir de otelin,çocuk dostu olması da çok önemli bence. Bizim kaldığımız otel o açıdan çok başarılıydı zaten kalanların yarısından fazlası çocuklu ailelerden oluşuyordu.



Bu tatilimizden bir şey daha öğrendik. Kesinlikle çocuğunuzla ayrı odalarda yatmaya alıştıysanız hem siz hemde o rahat edemiyor. Lina uyku eğitimine kolay adapte olmuş ve uykuyu seven bir bebek oldu hep. Uyku saatini 4 aylıkken 8 olarak ayarlayıp o zamandan beri hiç değiştirmedim. O zamanlarda bile gece uyanmaları çok sık olmamakla birlikte odasını da 3 aylıkken ayırmıştım. Siz ne kadar tutarlı olursanız uyku rutini konusunda çocukta ona o kadar bağlı kalıyor ve hep o düzeni istiyor. Kesinlike çocuklar düzen seviyor.  Biz şanslıydık çünkü Cezayir de düzenini bozucak aksatıcak bir hayatımız yok. Her şey Lina'ya göre ayarlı ki zaten sosyal anlamda gidecek çok fazla yerde olmadığı için uyku düzeni harikaydı.

Ama işte tam da düzenli düzenli giderken tatilde aynı odada hemde uyku saatini geçirip uyumak daha doğrusu Lina'yı uyutmak baya zor oldu. Bir de o uyuduktan sonra sessiz olmaya çalışmak. Normalde kendi kendine uyuyan çocuk Bizi gördüğü için uyumak istemedi. Baya bir zorlandık ama Sonunda çözümü Lina'nın yatağını odanın girişindeki alana koymakta bulduk. Ordan ayağa kalkınca bizi göremediği için sorun çözülmüş oldu. Ama bu da bize ders oldu artık daha büyük oda tutmamız gerektiğini öğrenmiş olduk. Bir dahaki sefere suit hatta teraslı veya bahçeli bir oda çok işimize yarayacaktır.


Tunus havaalanından hammammet'e taksiler genelde fiks 50 dolara götürüyor. Ama siz yinede pazarlık yapın Tunusta her yerde pazarlık yapmak lazımmış. Her şeyin fiyatı bir anda yarıya düşüyor çünkü. Hammamet marina'ya gidilmeli bir gün de deniz ürünleri yemek için. Risotto ve deniz ürünlü makarna çok başarılıydı ve fiyatlar gayet makul. Çok fazla restoran var ama taksicinin tavsiyesiyle biz Restaurant La Bouillabaisse' ye gittik. Zaten hemen caddenin en başında.


Tunus'un simgesi kapıları. Normal sıradan bir kapı görmedik. Her evin kapısı mavi, kırmızı boyalı ve çivilerle süslenmiş. Tunus'un simgesi olmuş diyebilirim ve magnetler , seramikler hep bu kapılardan esinlenilmiş. Ve yasemin çiçekleri...mis gibi yasemin kokan sokaklar yasemin satan çocuklar...

Bu kapılarının güzelliğine bayıldığım için magnetleri ve seramikleri hep kapılı olanlardan seçtim. Bu arada söylemeden geçemeyeceğim marina bölgesi 20 sene öncesinin Antalya - Kemerini hatırlattı bana. Türkiyede görebileceğiniz her türlü hediyelik eşya da burada da satılıyordu zaten.

Yazının başında dediğim gibi Cezayirden sonra Tunus bize çok iyi geldi. Bir kere turistik, rahat ve hoş görülüler. Turistlere alışık oldukları için yardımsever, misafirperver davranıyorlar. Türkleri çok seviyorlar. Hatta girip ıvır zıvır birşeyler aldığımız market sahibi amca bir çikolata fazladan verip bizim atalarımız aynı sayılır ülkeme hoşgeldiniz dedi. :)
Şark kurnazı olup turist kazıklamak isteyende vardır elbet ama bize rastlamadı. Taksiciler, marketçiler hep iyi niyetli yardımseverdi. Cezayirde artık şikayet etmekten yorulduğumuz hizmet sektörünün rezilliğinden sonra Tunustaki servis ve hizmet standartların üstünde geldi diyebilirim.
Sokakta kısacık şortla yürüyebilmek, ve bir çok İtalyan ve İngilizin de Tunus'u tatil için tercih etmesi dolayısıyla sokakta her yerde turist görmek de cabası...

Bütün bunlar bir yana biz döndükten sadece 2 hafta sonra bizim kaldığımız yere 40 dakika uzaklıktaki bir 5 yıldızlı otelin plajında İŞİD saldırısı gerçekleşti. Tüm ekonomisini turizm üzerine kurmuş bir ülke için bu durum çok ama çok acı ne yazık ki. Tunus'lular için çok ama çok üzgünüm. Tunus'tan 
ayrılırken bir dahaki sefere Tunus merkezde kalıp tarihi ve turistik bir gezi yapalım diye konuşmuştuk. Hatta Cezayir'e bu kadar yakın böyle rahat deniz turizminin olduğu bir ülke varken üstelik vize derdi de yokken kesin birkaç kere daha geliriz demiştik. Ama sanırım yakın gelecekte Tunus gezi planlarımızda yer almayacak.. Umarım en kısa zamanda  Tunus dendiğinde insanların aklına ilk gelen tek şey tekrar  yasemin kokulu bir Akdeniz ülkesi olur...










































26 Mayıs 2015 Salı

Cezayir: Alışılmışın dışında bir ülke..


Cezayir'den tekrar merhaba,
Burada hayat çok hızlı akıyor. Hep aynı şeyleri yapınca ve sosyal anlamda gün içinde yapacak çok fazla şey olmayınca büyük bir hızla haftaları deviriyoruz. 
Artık alıştık buradaki hayatımıza.
"Cezayir sitili hayat" diye bir şey var. 
Biraz ondan bahsetmek istiyorum.

Arapları az çok tanıdım artık. Ama Kuzey Afrika daha da küçültürsek Cezayir'liler bir başka. 

Hem Akdenizli, hem Arap, hem Frankafon, hem de Afrikalılar. 
Bunların hepsini bir kasede erit işte sana Cezayirli..

Genelleme yapamayacağınız nadir ülkelerden.

Kimi yer de Afrika ağır basıyor.Kiri,pası,fakirliği,kültürel çeşitliliği,el değmemişliği,masumiyeti,doğanın egemenliği.. Kimi yerde Akdeniz'in tuzu, beyazı, rahatlığı,çiçekleri,iklimi.tatili...
Bir bakmışsınız Fransızlar gibi parfüm merakı, tatlı,pasta,kahve hatta şarap kültürü, adeta sinirleri alınmışcasına Avrupai bir sakinlik, kibarlık, trafikte yayaya yol verme,kadınlara yardımcı olma incelikleri... Sonra bir daha bakıyorsunuz, Arapların boş vermişliği,kaderciliği,gösteriş merakı,oryantal kültürü, temizliğe önem vermeyen yapısı!!!  (şimdi sevgilim kesin bu satırları okurken yine ona buna geçirmişsin tarafsız yazamıyosun diyecek ama tarafsız yazarsam yazmanın anlamı kalmaz aşkım üzgünüm beni böyle kabul et :) :P ) 
İşte bu yukarıda saydıklarımın hepsi Cezayir'lilerde var olan özellikler. Hepsinden bir şeyler almışlar. O yüzden geldiğimden beri bir yere oturtamıyorum Cezayir'i ve insanlarını. 

SOSYAL HAYAT


Burada sosyal hayat erkeklerin duvar dibinde muhabbet etmesi demek. 
Kadınların ise yine kendi aralarında daha çok indoor mekanlarda görüşmesi
Bu bahsettiğim Cezayir'in büyük çoğunluğunu kapsasa da eğitimli, Sosyo kültürel olarak daha gelişmiş kesimin ise olanakları bizler gibi zorlayarak sosyalleşmeye uğraştıklarına şahit oldum.
Kadın erkek dışarda yemek yemek, eğlenmek gibi aktiviteler çok küçük bir kesim için mevcut yani anlayacağınız. 
Burada en çok oturacak cafe restoran bulamamak konusunda sıkıntı yaşıyoruz. Mesela çok şahane pastane yapmışlar. Kahve de alalım oturalım ne güzel di mi.. 
Yok!! 
Adamlar sadece pastane açmış. 
Ya da restoran olarak düzgün temiz bir yer bulmak çok zor. 
Şık restoranlar var evet ama 6'dan sonra açılıyor. Gündüz gidilecek çay, kahve içip,yemek yenebilecek mekan bir elin parmağını geçmez diyebilirim. 
Bir de trafik rezalet olduğu için başka semtte ki bir yere gitmek işkenceye dönüşüyor ve genellikle vazgeçip, evimde oturayım daha iyi,  diyebiliyorsunuz.

EKONOMİ


Ücretler de çok düşük. Örnek vermem gerekirse, Bir şoförün aylık kazancı 200 dolarken, Balık restoranında alkollü bir yemeğe de 100 dolar ödüyorsunuz.  Eve temizliğe gelen bir kadın 1000 dinar yani 8 dolar civarında bir ücret alıyor. Buna karşın petrol ve doğalgaz çok ucuz. 
ithal meyveler oldukça pahalıyken, burada bahçelerde çok sık gördüğümüz çilek ve yenidünya gibi meyveler çok ucuz. 




TURİZM VE MİMARİ 


Diğer bir ilginç konuda deniz kültürünün olmayışı. Muhafazakarlık bir yana deniz kenarları şehirden resmen uzak tutulmak istenmiş. Şehirde çok nadir yerler haricinde denizin olduğunu bile unutuyorsunuz. Eski yerleşim yeri olan şehir merkezi Dedouch Murad semti Fransızların zamanında yaptığı mimari yapılardan oluşuyor. Fransız etkisi çok fazla olan bu semt benim favori mekanım oldu diyebilirim. 


Yer yer eski, yer yer bakımsız Fransız koloniyel mimari yapılarla dolu bir kaç kilometre karelik bu semt de denizi de ara ara görebiliyorsunuz. Ancak hala şehirdeki planlama ve algı, fakirler deniz kenarında oturur şeklinde olduğu için deniz gören evler oldukça eski ve varoş.



Üstelik denizi de liman olarak sanayi bölgesi şeklinde kullandıkları için denizde de görmeye değer pek bir numara yok diyebilirim. Denizden, deniz havasından faydalanmak istiyorsanız şehrin biraz dışına çıkmanız gerekiyor. Şehrin içinde denize girilebilen ve tavsiye edilen tek yer Sheraton otelinin beach'i. Halka açık plajlarda bikiniyle rahat denize girilemeyeceğini duyduğumuzdan bizim için Sheretondan başka çok fazla seçenek kalmıyor. 


Tipaza ise otantik ve African tarzda bir liman görmek ve şirin bir kasabada dolaşmak isteyenler için çok iyi bir destinasyon. Alger'e yaklaşık 1 saat uzaklıkta. Ayrıca karides ve her tür balığı etraftaki restoranlarda oldukça uygun fiyatlara yiyebilirsiniz.


GRAND POST''un önünde biz..










            











YEMEK 

Buraya geldiğimizden beri çok yediğimiz bir kaç şey var. 
Bunlardan ilki neredeyse her gün yediğimiz dondurma. 
Neredeyse her cadde de bir İtalyan dondurmacısı mevcut. Üstelik şaşırtıcı biçimde lezzetli ve çok çeşitli. 

Diğer favorimizse balık tabi ki..
Balıkçılık hala çok profesyonel yapılmıyor olsa da, hizmet sektörünün ne olduğundan haberi olmayan ancak yurtdışı görmüş bir kaç girişim dışında kör topal idare eden restoranlarla da olsa burada balık yemek şahane. Haftada bir kez en azından balık yemeğe çalışıyoruz. Hem Lina'nın balık yemesi hemde bol ve taze balık bulmuşken tadını çıkartalım diye..

Ve son olarak tatlılar,çikolatalar ve ekmekler...
Fransızların her şeyini almamış Cezayir'liler. 
Kahve kültürünü ve pastalarını almışlar ama. 
Ah o tatlılar..
Her sokakta mutlaka fırın, pastane bulunuyor. Hepsi temiz veya bizim damak tadımıza uymasa da uyanını bulmak hiçte zor değil. Bizim eve yakın 2 tane şahane pastane var. Birinde kurvasanlar ve makaronlar, öbüründe pasta ve tartlar inanılmaz leziz. 


PARKLAR 

Ve burada ki parklar, ormanlar...
İnanılmaz yeşil bir şehir burası. 
İlk geldiğimde beni çok şaşırttı bu durum. 
Hala yolda giderken etrafıma bakıp bakıp yeşilliğe inanamıyorum bazen.
Burdaki parkların en güzeli "Jardin d'essai du Hamma"
Fransızların bence Cezayirlilere yaptığı en büyük iyilik 















Tarzan filmi burada çekilmiş. 
Şöyle bir park düşünün ki aradaki patikaları saymazsan Amazon ormanlarında yürüyor gibi hissedebilirsiniz. 
O kadar büyük ve eski ağaçlar var ki ağaçların kökleri ve dalları karışmış başka ağaçlar oluşturmuş. Ve bu park şehir merkezinin tam ortasında. 

Burası kadar gösterişli ve sıradışı olmasa da diğer parklarda oldukça güzel.




Hayvanat bahçesi bile kendi içerisinde koskocaman bir park diyebilirim.

İşte bir çırpıda Cezayir'in en'lerini anlattım size. Burası zamanla kendini sevdiriyor ama yine de zor bir ülke. 
Cezayir'de 2000'lerin başına kadar iç savaş varmış o yüzden yan komşuları Tunus ve Fas'ı geriden takip ediyorlar aslında ve turizmin T'sindeler, daha gidecek yolları çok...
Kapalı ekonomisiyle, insanlarının da yönetenlerinin de küçük düşünüp, küçük yaşadığı koskocaman bir ülke. 

Topraklarının yarısından fazlası çöl olan, toplam nüfusun çok büyük bir kısmının başkentte yaşadığı, döviz taşımanın yasak ve bankada döviz bozdurmanın enayilik olduğu, 
Karaborsada bozdurunca 100 doların 14.000 dinar ederken, banka kuruyla 10.000 dinar ettiği..
Ve hala alışamadığım ve sanırım hiç bir zaman alışamayacağım kredi kartının olmadığı bir ülke burası. 
En lüks mağaza, en büyük süpermarket hatta hava alanı dahil hiç bir yerde kredi kartının geçmediği ve hatta böyle bir teknolojiden bir haber yaşayan binlerce insanın olduğu,
Cebindeki parayı hesap etmeden adım atamadığın, ve ne ilginçtir ki ufak az, öz alıp, öyle yaşamayı nasıl unuttuğumuzu gösterdiği içinde zamanla kabullendiğin bir garip diyar...