Uçsuz bucaksız kum ve sonsuzluk hissi… Çöller benim hep merakımı
uyandırmıştır. Filmlerde , belgesellerde hep istemiştim görmeyi, içinde olmayı,
onu yaşamayı. Çok şükür bu aralar ne dilesem hızlı gerçekleşiyor bu da
gerçekleşti ; çöl ve ben kavuştuk. Sanki uzun süre görüşememiş iki sevgili gibi
hep o anı beklemişim gibi o kum yığınlarına attım kendimi. Çocuk gibi uzun bir
süre zaman, mekan kavramı kayboldu. Kumlarla oynadım, onların benle oynamasına
izin verdim. Her bir kum tanesini tek tek görmek istedim avuçlarımda ve
kaldırıp kollarımı yere savurunca, kumların havada bıraktığı o büyülü izleri seyrettim. Hiç bozulmamış ayak izi, araba lastiği olmayan yerlere gidip kendimi
kumlara bıraktım. Rüzgarda oluşmuş o doğal dalga dalga görüntüsüne, tepelere ve
o tepelerin de ardına baktım. Tam da güneş batarken oradaydım…
Çöl büyülü gelirdi hep bana öyleymiş gerçekten, biraz deniz gibi geldi bana.
Kumdan deniz ya aslında ama o değil demek istediğim. Denizde büyülüdür ya; gizemli,
hem çok çekici, hem feci korkutucu iki yüzü vardır. Bir bakmışsın kucaklıyor
seni, bir sürü canlıyı içinde barındırıyor, bir bakmışsın korkunç acımasız…
Çölde aynı öyle geldi bana işte.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder