Translate

25 Şubat 2013 Pazartesi

The Kingdom


“Modern kölelik bu” dedi sevgilim bir gün markette alışveriş torbalarımızı hızla dolduran Filipinli, zavallı görünüşlü adama bakıp. Adam kısa boylu, üstü başı perişan, kafasını kaldırıp göz göze gelmeye bile cesareti yokmuşçasına sadece ve sadece oyalanmadan işini yapıyordu. Kim bilir nereden gelmişti buralara. Bu markette poşet doldurmaya… Kendi ülkesini, ailesini, belki sevdiği kadını ve çocuklarını bırakmıştı. Burada Arapların yapmaya çekindikleri, belki iğrendikleri, işleri yapmaya gönüllü olmuştu. Aslında sadece, Araplar demek doğru olmaz. Bizim gibi, Expatların, bu işleri yapmak için çok daha fazla para alan herkesin, ayak işini…
Burada Nepalliler, Filipinliler, Pakistanlılar, 3. 4.  Sınıf insan muamelesi görüyorlar. Diğer milletlerin yapmayı istemeyeceği tüm kötü işleri onlar yapıyorlar. Şoförler, bakıcılar, temizlikçiler, çöpçüler, markette poşet dolduranlar, garsonlar ve aklıma gelmeyen daha bir çok işte onlar varlar. Arapların hiçbirini bir yerde garson, bir mağazada çalışan, markette kasiyer olarak göremiyorsunuz. Buraya geldiğimden beri Arapları yolda lüks arabalarında, alışveriş merkezlerinde gördüm sadece.
Aslında denklem çok basit: Arabistan petrol zengini bir ülke. Para problem değil. O yüzden de devlet, kendi vatandaşını çalıştırmak istemiyor. Diyor ki: bu işleri benim vatandaşım yapacağına, diğer ülkelerden gelen ve bu paraya çalışmaya razı insanlar yapsın. Bu insanların aldıkları paralar o kadar az ki, bizim ülkemizde bu ücretler ancak belki haftalık olabilir ama bu parayı kendi ülkelerinin parasına çevirdiklerinde, bu eziyeti çekmeye değecek hale geliyor.
Araplar var, çok fazla taşın altına elini sokmayan, genelde müdür pozisyonunda. Onların altında Amerikalı, İngiliz CEO’lar var asıl işi yürüten. Türk mühendisler var iyi pozisyonlarda çalışan, Türkler var esnaflık yapan, lokanta işleten, berberlik yapan… Lübnanlılar var, Arapça bildiklerinden avantajlı, muhasebe işlerinin çoğunu yürüten. İşte genelde bu sıralamanın dışında kalan Hintli, Pakistanlı, Nepalli, Bangladeşliler ve Filipinliler en alt sırada sayılabilir.


Ailesiyle beraber yaşayan Amerikalı ve İngiliz Expat çok fazla burada. Genellikle çok yüksek maaşlarla, çok iyi koşullarda çalışıyorlar. O yüzden daha önceden de belirtmiştim burası altın bir kafes gibi diye. Onlar da ne kadar iyi koşullarda yaşasalar da,  burada bir Amerikalının veya İngiliz’in kendi ülkesini özlememesi imkansız. Bilirsiniz batılılar “outdoor” hayatı sürerler. Parklarda, cafelerde, restoranlarda… şehirler adeta “yaşar”. İnsanlar evde fazla vakit geçirmezler.


İşte o yüzden burada ufak vahalar yapmışlar yabancılar için. İçeri girdiğinde kendini, herhangi batılı gelişmiş bir ülkede hissedebileceğin. Expatların hepsi bu compound adı verilen yerlerde yaşıyorlar. Compoundlara Arapların girmesi yasak. Sadece yabancılar için. Kapıda yoğun güvenlik önlemleri var. Silahlı askerler ve uzun yüksek duvarlar… Buralar batılılar için bir nevi nefes alma imkânı yaratıyor. Çünkü içeride her şey serbest. Yüzme havuzu, spor salonları, jogging yapmaya elverişli ağaçlarla çevrili sokakları, hatta çocuklar için kreş, kadınlar için kuaför bile mevcut. İçeride alkol üretimine bile izin veriliyor. Ev yapımı şarap ve rakı bulmak mümkün.

Sevgilimin çalıştığı yer bu compoundlara 1 saat uzaklıkta, trafik sorunları ve uzaklık nedeniyle ve burada kısa kalacağım için biz compound’ta kalmayı bu sefer tercih etmedik. Ancak, sevgilimin çalıştığı yerde, eşleriyle beraber burada yaşayanlar, compoundlarda kalıyorlar. Compoundlarda yaşam dışarıdan tamamen bağımsız. Tamamen kendi ülkelerinde alışık oldukları yaşam tarzını buraya monte etmiş insanlar görebilirsiniz. Gündüz genelde erkekler işte olduğu için kadınlar ve çocuklar var. Genellikle, aileler, veya kısa süreli buraya gelmiş yalnız erkekleri de görebiliyorsunuz. Kadınlar arasında sosyal açıdan müthiş bir iletişim var. Azınlık olmanın sonucu her tür yardımlaşma mevcut. Aynı zaman da kadınlar ve çocuklar için alışveriş merkezlerine güvenli ulaşım imkanları da mevcut. Eşiniz işteyken dışarı çıkıp alışveriş yapmak istediniz veya bir arkadaşınıza gideceksiniz, compoundun güvenli taksisini veya servisini kullanabilirsiniz. Aynı zamanda %90 Amerikalıların, veya İngilizlerin yaşadığı compoundlar da var. Buralarda Amerikan İngiliz okulları da mevcut. Yani çocuğunuz dışarı bile çıkmadan buradaki okula gidebiliyor. Ortalama 400-500 villa, rekreasyon alanları, tenis kortları, yüzme havuzu, restoran, spor salonu bazılarında golf sahası, bovling gibi eğlence alanlarının da olduğu, oldukça geniş bir alan.

Ancak bu compoundlarda dışardaki hayatın tam tersi bir hayatın olması geçmişte oldukça fazla problemlere neden olmuş. 2003 yılında tam da 11 Eylülün üzerinden sadece 2 yıl geçmiş ve Islamafobia almış yürümüş, bombalı saldırılar dünyanın her yerinde birer birer düzenlenirken, Riyad’da Amerikalıların yoğun olarak kaldığı bir compounda bombalı saldırı düzenlenmiş ve 36 kişi hayatını kaybetmiş. Bu olayı konu alan Jamie Fox’un başrolünü oynadığı 2007 yılı yapımı “The Kingdom” diye bir film dahi çevrilmiş.
O günden sonra eskiden Arap askerlerinin girebildiği compoundlara artık askerlerin bile girişi yasaklanmış. Şimdi girişte inanılmaz güvenlik önlemleri var. Silahlı askerlerin koruduğu, metrelerce yüksek duvarlar, dikenli teller… Ve Nizamiye girişinde yabancı olduğunuzu gösteren pasaportunuz ile içeri girebiliyorsunuz. Aslında düşününce, Arapların içeri alınmaması oldukça mantıklı. Dışarıda o kadar katı olan şeriat kuralları, öyle bir hayatı dayatıyor ki, compoundlardaki yaşamın Arapların ayaklanmasına, “biz neden öyle yaşamıyoruz?” Diye sorgulamalarına neden olmaması içten bile değil.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder