
“Modern kölelik bu” dedi sevgilim bir gün markette
alışveriş torbalarımızı hızla dolduran Filipinli, zavallı görünüşlü adama
bakıp. Adam kısa boylu, üstü başı perişan, kafasını kaldırıp göz göze gelmeye
bile cesareti yokmuşçasına sadece ve sadece oyalanmadan işini yapıyordu. Kim
bilir nereden gelmişti buralara. Bu markette poşet doldurmaya… Kendi ülkesini,
ailesini, belki sevdiği kadını ve çocuklarını bırakmıştı. Burada Arapların
yapmaya çekindikleri, belki iğrendikleri, işleri yapmaya gönüllü olmuştu.
Aslında sadece, Araplar demek doğru olmaz. Bizim gibi, Expatların, bu işleri yapmak
için çok daha fazla para alan herkesin, ayak işini…

Burada Nepalliler, Filipinliler, Pakistanlılar, 3.
4. Sınıf insan muamelesi görüyorlar.
Diğer milletlerin yapmayı istemeyeceği tüm kötü işleri onlar yapıyorlar.
Şoförler, bakıcılar, temizlikçiler, çöpçüler, markette poşet dolduranlar, garsonlar
ve aklıma gelmeyen daha bir çok işte onlar varlar. Arapların hiçbirini bir
yerde garson, bir mağazada çalışan, markette kasiyer olarak göremiyorsunuz.
Buraya geldiğimden beri Arapları yolda lüks arabalarında, alışveriş
merkezlerinde gördüm sadece.


Aslında denklem çok basit: Arabistan petrol zengini
bir ülke. Para problem değil. O yüzden de devlet, kendi vatandaşını çalıştırmak
istemiyor. Diyor ki: bu işleri benim vatandaşım yapacağına, diğer ülkelerden
gelen ve bu paraya çalışmaya razı insanlar yapsın. Bu insanların aldıkları
paralar o kadar az ki, bizim ülkemizde bu ücretler ancak belki haftalık
olabilir ama bu parayı kendi ülkelerinin parasına çevirdiklerinde, bu eziyeti
çekmeye değecek hale geliyor.

Araplar var, çok fazla taşın altına elini sokmayan,
genelde müdür pozisyonunda. Onların altında Amerikalı, İngiliz CEO’lar var asıl
işi yürüten. Türk mühendisler var iyi pozisyonlarda çalışan, Türkler var
esnaflık yapan, lokanta işleten, berberlik yapan… Lübnanlılar var, Arapça
bildiklerinden avantajlı, muhasebe işlerinin çoğunu yürüten. İşte genelde bu
sıralamanın dışında kalan Hintli, Pakistanlı, Nepalli, Bangladeşliler ve Filipinliler
en alt sırada sayılabilir.


Ailesiyle beraber yaşayan Amerikalı ve İngiliz Expat
çok fazla burada. Genellikle çok yüksek maaşlarla, çok iyi koşullarda
çalışıyorlar. O yüzden daha önceden de belirtmiştim burası altın bir kafes gibi
diye. Onlar da ne kadar iyi koşullarda yaşasalar da, burada bir Amerikalının veya İngiliz’in kendi
ülkesini özlememesi imkansız. Bilirsiniz batılılar “outdoor” hayatı sürerler.
Parklarda, cafelerde, restoranlarda… şehirler adeta “yaşar”. İnsanlar evde
fazla vakit geçirmezler.
İşte o yüzden burada ufak vahalar yapmışlar
yabancılar için. İçeri girdiğinde kendini, herhangi batılı gelişmiş bir ülkede
hissedebileceğin. Expatların hepsi bu compound adı verilen yerlerde yaşıyorlar.
Compoundlara Arapların girmesi yasak. Sadece yabancılar için. Kapıda yoğun
güvenlik önlemleri var. Silahlı askerler ve uzun yüksek duvarlar… Buralar
batılılar için bir nevi nefes alma imkânı yaratıyor. Çünkü içeride her şey
serbest. Yüzme havuzu, spor salonları, jogging yapmaya elverişli ağaçlarla
çevrili sokakları, hatta çocuklar için kreş, kadınlar için kuaför bile mevcut.
İçeride alkol üretimine bile izin veriliyor. Ev yapımı şarap ve rakı bulmak
mümkün.
Sevgilimin çalıştığı yer bu compoundlara 1 saat
uzaklıkta, trafik sorunları ve uzaklık nedeniyle ve burada kısa kalacağım için
biz compound’ta kalmayı bu sefer tercih etmedik. Ancak, sevgilimin çalıştığı
yerde, eşleriyle beraber burada yaşayanlar, compoundlarda kalıyorlar. Compoundlarda
yaşam dışarıdan tamamen bağımsız. Tamamen kendi ülkelerinde alışık oldukları
yaşam tarzını buraya monte etmiş insanlar görebilirsiniz. Gündüz genelde
erkekler işte olduğu için kadınlar ve çocuklar var. Genellikle, aileler, veya
kısa süreli buraya gelmiş yalnız erkekleri de görebiliyorsunuz. Kadınlar
arasında sosyal açıdan müthiş bir iletişim var. Azınlık olmanın sonucu her tür
yardımlaşma mevcut. Aynı zaman da kadınlar ve çocuklar için alışveriş merkezlerine
güvenli ulaşım imkanları da mevcut. Eşiniz işteyken dışarı çıkıp alışveriş
yapmak istediniz veya bir arkadaşınıza gideceksiniz, compoundun güvenli
taksisini veya servisini kullanabilirsiniz. Aynı zamanda %90 Amerikalıların,
veya İngilizlerin yaşadığı compoundlar da var. Buralarda Amerikan İngiliz okulları
da mevcut. Yani çocuğunuz dışarı bile çıkmadan buradaki okula gidebiliyor. Ortalama
400-500 villa, rekreasyon alanları, tenis kortları, yüzme havuzu, restoran,
spor salonu bazılarında golf sahası, bovling gibi eğlence alanlarının da olduğu,
oldukça geniş bir alan.
Ancak bu compoundlarda dışardaki hayatın tam tersi
bir hayatın olması geçmişte oldukça fazla problemlere neden olmuş. 2003 yılında
tam da 11 Eylülün üzerinden sadece 2 yıl geçmiş ve Islamafobia almış yürümüş,
bombalı saldırılar dünyanın her yerinde birer birer düzenlenirken, Riyad’da Amerikalıların
yoğun olarak kaldığı bir compounda bombalı saldırı düzenlenmiş ve 36 kişi hayatını kaybetmiş. Bu olayı konu alan Jamie Fox’un
başrolünü oynadığı 2007 yılı yapımı “The Kingdom” diye bir film dahi çevrilmiş.

O günden sonra eskiden Arap askerlerinin
girebildiği compoundlara artık askerlerin bile girişi yasaklanmış. Şimdi girişte
inanılmaz güvenlik önlemleri var. Silahlı askerlerin koruduğu, metrelerce
yüksek duvarlar, dikenli teller… Ve Nizamiye girişinde yabancı olduğunuzu
gösteren pasaportunuz ile içeri girebiliyorsunuz. Aslında düşününce, Arapların
içeri alınmaması oldukça mantıklı. Dışarıda o kadar katı olan şeriat kuralları,
öyle bir hayatı dayatıyor ki, compoundlardaki yaşamın Arapların ayaklanmasına, “biz
neden öyle yaşamıyoruz?” Diye sorgulamalarına neden olmaması içten bile değil.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder