Translate

anne olmak etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
anne olmak etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

23 Eylül 2016 Cuma

Anne-Baba tatili mi dediniz?

Çocuksuz bir tatile çıkma fikri sanırım her annenin, bebeği doğduktan sonra aklına düşen ama cesaret edemediği bir durumdur. Benim için önceleri hayalden ibaretken Lina büyüdükçe birkaç gün olsun bırakabileceğime, kafa dinleyip dinlenebileceğimize inanmış ve planlar yapmaya başlamıştım. Lina’nın 1 yaşını bitirdiği yaz tatilinde 3 günlük, bir kaçamak yapacak, sevgilimle başbaşa sessiz, sakin, bol uykuyla geçen bir deniz tatili yapacaktık. Her şeyi ayarladık. Otel uçak rezervasyonları, özenle seçilen lokasyon ve hatta “adult only”, “concept” bir otel… Ve fakat sevgilim o sırada Cezayir’deydi ve işlerin yoğunluğu nedeniyle son dakika yine iş galip geldi ve her şey iptal oldu. Benim yaşadığım hayal kırıklığını tahmin edersiniz sanırım.
Bizim en büyük handikabımız ailelerimizden uzakta yaşıyor olmamız ve istediğimiz zaman Lina’yı bırakamayacak oluşumuzdu.
Görsel sonucu
Eğer çocuksuz tatile çıkmayı istiyorsanız geçmeniz gereken 3 step var.
1. Çocuğunuz sizsiz kalabilecek mi, sorun çıkartmadan kaç güne kadar durabilecek bunu düşünmek ve hesaplamak.

Eğer 1. Stepte sıkıntı görmüyorsanız 2. Ye geçebilirsiniz. Eğer emin değilseniz küçük denemeler yaparak 1 ay öncesinden alıştırma yapmakta yarar var.

2. Bırakmayı düşündüğünüz kişi o tarihlerde uygun mu? Hatta bu kişiler, büyük ihtimalle, anane, dede olacağı için, o kişilere destek yardımcı başka kişiler de varsa onları da sürece dahil etmek gerekebilir. Örneğin kardeşler, teyzeler vs.  Malum çocuklar için ne kadar kalabalık o kadar iyi. Ne kadar çok insan olursa oyalayacak, sizi o kadar az hatırlayacaklar ve cümbür cemaat birkaç gün göz açıp kapayıncaya kadar geçip gidecektir. 

3. Eğer ilk 2 step’ide sorunsuz atlatıp tüm ayarlamaları yaptıysanız, geriye en kolay gibi görünen ama aslında en zor aşama kalıyor. Vicdan ve suçluluk duygusu ile baş etme :)

Neden bırakıyorum, götürse miydik, çok özler mi bizi, ya ağlarsa, ya yemezse, ya şöyle ya böyle…
Bu son aşama her annenin mutlaka yaşadığı ama kimisinin çaktırmadan, kiminin daha şiddetli yaşadığı bir aşama…
Görsel sonucu
Bizim tatilimiz, ilk denemede son stepe gelemeden iptal olduğu için ben bu aşamaları aylar sonra tekrar yaşadım.

Bu sefer ilkinde yaşadığım hayal kırıklığının üstüne çok fazla plan yapmadan, her şeyi sevgilime bırakarak (ki bu çok zordu) geri planda durdum. Gidiş tarihimiz 3 gün önce belli oldu. Ama o sırada yine Türkiye’de bulunduğum için annemlerde kalıyor olmamız Lina'nın bu süre zarfında annemde kalmaya alışmasını sağlamıştı. Yoksa çocuksuz tatile son dakika çıkmak oldukça zor olurdu sanırım. Sonuçta sevgilim bana nereye gideceğimizi, bile söylemeden İstanbul aktarmalı biletimi yolladı. Havaşa binmiş hava alanına gidiyordum. Gözlerimdeki yaşları silmeye çalışarak, derin bir nefes aldım. Elimde bir el çantası, ve kabin boy valizim, yolda oyalamam gereken bir bücür olamadan, ne yedirsem, nerde uyutsam diye düşünmeden geçecek olan sorumsuz 4 günü düşündüm. Ve işte o an buna ihtiyacım var dedim. O özgürlük hissi, o sorumsuzluk anı… O kadar özlemiştim ki o duyguları inanamıyordum önümdeki 4 günde bunları gerçekten yaşayacağıma. Birkaç arkadaşımla mesajlaştım o anın heyecanıyla. Hepsi "Annen senden daha iyi bakacaktır Lina'ya ne düşünüyosun ki keyfini çıkarın" diye yüreklendirdiler beni.

Ve evet düşününce aslında ne kadar saçmaydı kafa yormak, endişe etmek. Lina güvenilir ellerdeydi. 4 günde de hiçbir çocuk annesizlikten depresyona girmezdi ya. Girmemeliydi de zaten.

Ben hep çocuksuz gidilen tatillerin savunucusu olmuşumdur. Bekar veya çocuksuzken bile. Bir çocuğun anane/babane-dedesiyle vakit geçirmesinin çok önemli olduğunu düşünürüm. Çocukluğumun en güzel anılarıdır ananem /babanem-dedemle geçirdiğim günler. Gece yatıya kalmalarım, ananemlerin yazlığına gidip tüm yazı orada geçirmeler. Bunları yaşamalı her çocuk bence, hayattaysalar tabi.
Ve sonuçta şahane bir Roma tatili yaptık sıfır sorunla. Bir iki kez anne diye beni sorması dışında hiç sorun çıkarmamış bir Lina ve kafasını boşaltıp, özgürce gezip tozmuş bir anne baba… tabi belirtmem lazım Lina o zaman 19 aylıktı.

İkinci anne baba tatilini ise 24 aylıkken yazın yaptık. Yazlıkta Lina’yı bırakıp 4 gün başka bir yere kaçtık. Ancak bu sefer son gece bir ağlama krizi yaşadık ve gün içinde içine kapanıp, agresif tepkiler vermeye başlamış Lina. Annemlerden gelen yoğun baskılar sonucu akşamı beklemeden erken döndük.

Bence dönem dönem çocukların anneye çok bağlı olduğu ya da biraz daha bağımsız oldukları dönemler oluyor. O dönem Lina bana çok bağlı bir dönemindeydi sanırım. Hep birlikte yazlıkta 1 hafta kalmıştık ve bir anda annesinin babasının ikisinin birden onu bırakıp gitmesi, yazlıktaki monoton geçen zaman hepsi etkili oldu bence. Daha önce Ankara da bıraktığımızda, her gün için bir aktivite, bir gezi planlamış, hem yorulması, hem eğlenip, oynayıp bizi hatırlamaması için uğraşmıştık. Bu sefer sanırım durumu fazla hafife almış olabiliriz. 

Üçüncü Anne baba tatilimizi henüz planlamadık. Yakın zamanda da planlayamayacağız sanırım. Şu aralar Lina kreşe başladı ve ayrılık korkusu yaşıyor galiba. Bana yapışık. Cesaret edemiyorum ama yavaş yavaş normale döneceğini ve bizimde yine böyle bir tatili planlayacağımızı umut ediyorum.


Tüm annelere şahane tatiller dilerim.

8 Şubat 2015 Pazar

İlk kez Anne olanlara


 Bir kadının hayatında dönüm noktası olan bir kaç dönem vardır.
Biri ilk kez regl oldukları zamandır.
Diğeri doğum yaptıkları zaman yani lohusalık.
Ve son olarak da menapoz...
First Time Mom Advice: Do's and Dont's - such a great article! Very practical advice from a first time mother.

Bu dönemler kadınların ruhsal olarak hassas oldukları hormonal değişimler yaşadıkları dönemler olarak bilinir.

Şimdi bu kadar teknik bilgiyi herhangi bir google aramasıyla da edinebilirsiniz ancak benim anlatmak istediklerim biraz daha farklı.

Ben şu an hamile olan kadınlara ben hamileyken keşke birileri bana söyleseymiş dediğim şeyleri anlatmak istiyorum. Hani bir sürü kitap okudun ya, sen gebe kardeşim. Sözüm sana işte.
Bilimum komşu teyze, anne, kaynana, anane kendi doğum hikayeleriyle seni bunalttı ya, işte ben bu abuk subuk herkesten duyamayacağın daha gerçek ve pratik şeyler anlatacağım sana.

Şimdi öncelikle kulağına küpe olması gereken bir kaç şey var.

The Taylor House: 10 Mother's Day Printables
Doğum yaptıktan sonra nevrin dönecek.
Hani etraftan instagramda facebookda gördüğün doğum yapmış güzeller güzeli sırma saçlı, al yanaklı, saten pijamasıyla arz-ı endam eden kız arkadaşlarının fotolarına bakıp da umutlandıysan, "bende böyle pozlar vericem bebemi alıp kokusunu içime çekicem falan diye hiç umutlanma derim. Sezeryan denen illet öyle bir kaç gün şaftını kaydırıcak. Bildiğin ameliyattan çıkmış gibi hasta olucaksın. Sadece doğum gibi düşünme yani.
Burada normal doğum yapanlar için bir şey diyemiyorum deneyimlemediğim için ,ama psikoloji çok farklı olmasa gerek.

Sonra o ameliyat acısıyla bebek mi doğurdun ne oldu pek anlayamıcaksın.
Sonra o bebek filmlerdeki, dizilerdeki bebekler gibi oyuncak bebek misali uslu mu uslu sesi çıkmayan hemencecik annesini emip uyuyan bir bebek olmicak canım.

Sen bir elinde diren torbası bir elinle duvara tutunarak tuvalete zor kalkarken, o bebek başlıcak vıyaklamaya. Eey bugüne kadar tüm bebek ağlamalarına off ağlatmasınlar şu bebeği diye iç geçirip sinir olan gebe kardeşim;
İşte o an bir aydınlanma yaşıyacaksın. O an "anneaa biraz sessiz olun uyucam ya, ameliyatlıyız şurda dinlenmem lazım" diyesin gelicek ama yutucaksın kelimelerini, o an işte dank edicek kafana ulan anne oldum ben böyle bir cümle kuramam ki artık diye...O el kadar bebe sana muhtaç. Ve evet o bebeğin annesi sensin..

Sonra bir diğer konu da şu:
Bebeğinizin karnını iyice doyurun ve gazını çıkartıp yatağına koyun tarzında cümlelerle dolu kitaplar yüzünden lohusalık sendromu alıp başını gidiyor.
Gerçeğini şöyle anlatayım sana :
Emzirmek için bebeği alırsın.
I wish I knew the source of this - so beautiful.  Found through someone else's pin but the link only took me to photobucket.  Anyone?Bebek bir türlü memeni tutmaz. Aç değil mi ki acaba dersin kaldırır sırtına vura vura gazını çıkartmaya uğraşırsın. Gazı çıkmaz.
Bebek ağlamaya devam eder. Altını değiştirirsin. Bu arada bebek hala ağlamaya devam etmektedir.
O sırada evde bulunan anne teyze, kayınvalide komşu teyze odaya üşüşür.
Birisi gazı var bu çocuğun kesin der. Öbürü aç bu çocuk sütün yetmiyor der,
Bir başkası kimyon kaynatalım ben 3 taneyi kimyonla büyüttüm der.
Sense o sırada kafana sıkmak istersin.

Şimdi sana söylüyorum sevgili gebe bak bu duruma düşersen ki seni temin ederim düşüceksin.
şöyle yap:  Hepsini odadan çıkart bebeğinle yalnız kal ve içinden geçen neyse sadece onu yap. Kimseyi ama kimseyi dinleme. Çünkü sana bir haberim var "annesi sensin" ve aranızda henüz fark edemesenizde çok güçlü bir bağ var o minnacık yavru ile.

Her şeye rağmen bebeğin ağlamayı kesmiyorsa muhtemelen sorun bebeğin kolik olmasıdır(tıbbi bir rahatsızlıktan endişe etmiyorsan). Sen ne yaparsan yap hiç bir şey işe yaramıcak ve bebeğin o lanet kolik sancısını ne kadar yaşaması gerekiyorsa o kadar süre yaşayacak. Buna çözüm olarak envai çeşit şey sayabilirim sana ama her şeyin gerçeğini yazıyorum dedim yazının en başında. Yalan yok.
Google a çoktan girmiş en az 2 kitap bitirmişsin zaten daha benim yazacağım yok fön makinasını aç, yok gaz ilacı kullan, yok çocuğu ılık banyo yaptır falan gibi nasihatlerin gün doldurmak için ve kısa vadeli çözümler olduğunu anladığını umuyorum.

Bu tip çözüm önerileri seni uyutmak, umutsuzluğa kapılmanı engellemek için üretilmiş bence.
Her bir çözüm önerisini uygulaya uygulaya 1 ileri 2 geri bir bakmışsın zaten çocuk olmuş 3, 4 aylık. Pıt diye kesilmiş ağlamalar huysuzluklar.
O yüzden kendini kandırma. sabret, emin ol hemencecik geçicek. Hayat artık hep böyle geçicek sanıyorsun sen simdi. Sanma!!
Kucağa alıştı bu çocuk da dicekler, inanma!!
O el kadar bebe hala anne karnında sanıyor kendini. Huysuzluk mu yapıyor sen her kucağından bıraktığında. Gayet normal ağlar tabi..
Bebek anne sıcaklığını, kokusunu arıyor. Dünyaya adapte olamamış ki yavrucak ne yapsın.
O teyzeler ne önerirmiş acaba? üstelik bilimsel olarak bile kanıtlanmış ki 6 aydan önce bebeklerin kucağa alışma şımartılma gibi bir algılarının olmadığı tam tersine ilk 3 ay bebeğin annesiyle olabildiğince fazla birlikte ten tene temasının bebeğin gelişimine ne kadar fayda sağladığı..
O konu komşuya, bilmiş teyzelere hı hı de geç. İkna çabasına bile girme boşa enerji kaybı.
Hayır zaten kucağa alışsa ne olucak? Sana bir haberim var zaten kucağına alabileceğin topu topu 3,4 ay bebeğini. Emeklemeyi ve hatta yürümeyi keşfettiğinde o eski "cuddling" günlerini ne kadar özliyeceksin biliyor musun?
İşte o yüzden en geçmez dediğin sorunlar bile en çok 2,3 ay sürecek.
O kadar canın çıkıcak ki sen her bir günün akşamında bebeğini uyutmuş olmanın zafer sarhoşluğuyla o kadar günün nasıl geçtiğini fark etmiceksin bile.

İşte o yüzden Tadını çıkar, takma.. çek kokusunu içine unut tüm derdi tasayı...

5 Ocak 2015 Pazartesi

Lina'ya mektup

5 buçuk aylıksın şu anda.
Tam 5 buçuk aydır hayatımızda evimizde kalbimizdesin..
Sen doğmadan babanla güzel ve eğlenceli bir hayatımız vardı.
Şimdi hepsi boş geliyor eksikmişiz meğerse seni beklermişiz
Annen öyle anaç, bebeklere, çocuklara bayılan, her gördüğü yerde sıkıştırıp seven bir kadın değildi.
Ama itiraf etmeliyim ki senden sonra durum baya değişti.
Bir insan yavrusunu bu kadar sevebileceğim aklıma gelmezdi 
Bu tür bir sevginin varlığından bir haber yaşamışım bunca zaman.
Üstelik çocuk büyütmek dünyanın en zor işi.
İlk zamanlar ayrı zordu.
Çok ama çok ufaktın.
Ağlamak dışında tek yaptığın emmek ve uyumaktı.
Şimdi bakınca o günlerde ayrı bir güzel ve özelmiş aslında diyoruz babanla
Ama o günlerin zorluğu güzelliğini biraz örtüyordu sanırım gözümüz kör olmuştu ne yazık ki :)

Her neyse şimdi baştan başlayayım kızım..
Yeni yıla girdik. 2015'in ilk saatlerini uyuyarak karşıladın. 
Annen ve babansa Ceren teyzelerde sen içeride mışıl mışıl uyurken sohbet muhabbet içindelerdi. 
Şu aralar en sevdiğin şey her tür objeyi alıp ağzına götürmek.
Kemirmek en iyi yaptığın şey diyebiliriz. 
Para verip oyuncak almayı bıraktım sana bir süreliğine, çünkü en favori oyuncağın hışırdayan paket kağıtları ve ıslak mendil paketi...
Tüm gün oyun halının üzerinde yuvarlanıp debelenip duruyorsun ve bu çok hoşuna gidiyor. Bizde sen sıkılana kadar seni yerden almıyoruz. 
Televizyon izlemek de diğer bayıldığın aktivitelerden biri. 
Ancak olabildiğince izletmemeye çalışıyoruz ama sen boynun tutulurcasına dönüp dönüp televizyona bakıyosun. 
Baban kanepede seni yanına oturtuğunda büyük insan gibi yarım saat sesin çıkmadan tv izleyebiliyosun 
Ve evet artık oturuyosun :)
Hala dengede duramıyosun ama oturmayı çok seviyosun.
Mama sandalyeni de o yüzden çok sevdin.
3 haftadır artık elma püresi bazı günler kayısı püresi ve öğleden sonraları ise sebze çorbası yiyorsun. Hatta bazı günler ağzını kocaman açıp kaşığı beklerken sabırsızlanıyor komik sesler çıkarıyosun . ama bazende yarım tabağı zor bitiriyosun 
Sütünü içerken ve emerken de o kadar çevreyle ilgilisin ki dikkatin hep başka yerde. 
Sürekli kıpır kıpırsın. ayakların sürekli görünmez bir bisiklet pedalı çeviriyor gibi ve ellerin ya ayaklarını tutuyor yada bir yerlere vuruyosun :)
Ve sen basbaya yere basıyorsun artık. 
Erken yürüyeceğinin işareti mi bunlar bilmiyorum ama emeklemen çok yakın o kesin..
Artık yatakta fır dönüyorsun ve oyun halında istediğin yöne gitmeyi bir şekilde başarıyorsun.
Hep bir acelen var sanki..
Dışarı çıkmayı ve gezmeyi çok seviyosun tek sorun rahat ve uzun uyuyamaman.
Pusetinde rahat uyuyamıyorsun çünkü normalde yüzüstü yatıyosun.

Uykusuzluk en dayanamadığın şey.
Çok huysuz oluyosun ve hemen ağlıyosun. onun dışında çok uslu ve akıllı bir bebeksin
Eğer tam kıvama gelmişsen yatağına yatırıp ağzına emziğini verince kendi kendine uyuyakalıyorsun.
Ama genellikle yatakta seni pışpışlamak gerekiyor.
Bizi uyku konusunda hiç üzmedin bugüne kadar
20 günlükken bile gece 2 kere uyanıyordun..
4. ayda babanın olmadığı 25 günde uykuların öyle bozuldu öyle bozuldu ki çok korktum.
Ama babanın yokluğundan böyle olduğuna karar verdik çünkü baban döndükten 3 gün sonra eskisi gibi uyumaya başladın ve beni oldukça mutlu ettin :)
Şimdilerde gece bazen 1 bazen 2 kere uyanıyorsun ve akşam 8-8buçuk gibi uyuyup, sabah 8 gibi uyanıyorsun :)
Emziğini sadece uykun olduğunda ve arabada giderken alıyosun.
Günde 3 kez uyuyorsun gündüz uykuların hep kısaydı hala da kısa.
En fazla 1 saat genellikle 40 dklık "cat nap"ler sana yetiyor.
Fış fış kayıkçı oyununa çok gülüyorsun.
Banyo yapmaya bayılıyorsun.
Babanı görünce belirgin şekilde ona cilveler yapıp gülüyor ve onun sana bakması için her şeyi deniyosun.
Kısacası tam bir cimcimesin. Şimdiden başladın ilgi çekmek için uğraşmaya.
Bakışların hep çok anlamlıydı öyle ki bazen babanla gözümüze öyle bir bakıyosun ki sanki büyük bir insanın bir bebeğin bedeninden bize baktığını düşündürtüyosun. 

Genel olarak şu sıralarki gündemimizden bir kaç başlık söyleyecek olursam: 


1 dolar=2.34 tl 1 euro= 1.81tl
1 ekmek: 75 kuruş
1 litre benzin :4.20 tl 



Arabamızın plakası LNS 09 (Lina Sezin )
ve yakında Cezayir'e gidicez ailecek bir kaç aylığına babanın işi dolayısıyla..
Seni tontişlerin başkanı, Linoş, ponpiş diye çağırıyoruz.
Sen şuanda sadece Lina dediğimizde bakıyosun 

İşte böyle tontişim hayatımız senle dolu dolu geçiyor ve seni sevmelere anlatmalara doyamıyoruz :)
  

Seni çok seven Annen 

8 Aralık 2014 Pazartesi

Su gibi akar zaman ve tekrar merhaba :)

Aylar oldu yazamayalı..
Şu aralar tüm hayatım LİNA...
Öyle güzel ve tatlı bir hayat ki anlatamam :)
En son yazım 40'ı yeni çıkmış lohusa kafasıyla ve kolik bebeyle uğraşmaktan yorgun,
şaşkın bir kadının kaleminden çıkmış.
Şimdi dile kolay neredeyse 5 aylık bir Linoş var artık hayatımızda.
Sürekli ağlayan, gazlı, huysuz, dünyaya alışmaya çalışan, o oyuncak bebek halleri geçti.
Şimdi artık bizi tanıyor, gülücükler atıyor, oyun oynamak,etrafı seyretmek, pusetinde gezmek her biri bir ayrı zevk onun için. tabi bizim içinde :)
Dışarı çıkmak, alışveriş merkezlerinde dolaşmak, cafede restorantta yemek yemek hepsi büyük lükstü bizim için..
İlk aylarda evde bunaldığımdan ve hiiiç alışık olmadığımdan Linayı alıp alıp çıkıyordum. Hiç bir yere gidemesem evimizin karşısındaki alışveriş merkezine kaçıyorduk ama ne yalan söyleyeyim her seferinde burnumdan geliyordu. çığlık çığlığa ağlamalar, 15 dk cık uyudu mu sevindirik olup ne yapacağımı şaşırıp uyandı mı tüm hevesimi kursağımda bırakmalar.. :/
Birbirimize de alıştık sanırım zamanla.
Her ne kadar doğumla birlikte, hormonal bir annelik başlıyor olsa da bence, gerçekten anne gibi hissetmek biraz zaman alabiliyor. Benim için böyle oldu. Evet her türlü fedakarlığı yaptım, elimden gelenin en iyisiyle kızımla ilgilenmeye çalıştım ama ne yalan söyleyeyim bir yandan da şikayet edip, anneme satsam da biraz nefes alsam diye zaman kolluyordum.
Şimdi ne değişti derseniz yine ara ara nefes alma zamanlarına ihtiyaç duyduğumda veya Linayla gidemeyeceğim yerler olduğunda Linayı anneme bırakıyorum.
Şimdi tek fark 1 saat sonra özlemeye başlıyorum.
Kokusu burnumda tütüyor. Bir de sanki "Bana bir bebek bırakmışlar bakıyım diye" hissiyatı yerine "Benim yavrum, ben annesiyim en iyi ben bakarım" hissiyatı geldi. :)
"
Ama ne olursa olsun her annenin sağlıklı kalabilmesi ve bebeğiyle daha mutlu ilgilenebilmesi için arada mola vermesi şart.
böyle ufak molalar motivasyonu artırıyor, mutluluk,gevşeme ve rahatlama sağlıyor. Bu sayede bebeğinizin yanına koşarak geri dönüyor ve daha büyük istekle onunla ilgilenmeye başlıyorsunuz.
Lina büyüdükçe yavaş yavaş eski alışkanlıklarıma, da geri dönmeye başlıyorum sanırım.
Spor yapmayı deliler gibi özledim. Şimdilik henüz başlayamadım ama yeni yıl kararlarımdan ilki bu.
Koşmayı deliler gibi ter atarak spor yapmayı çok ama çok özledim ve de buna çok ihtiyacım var. Ve tabi ki yoga yapmaya :(
Bir diğeri ise bu blog.
Bu blog benim hem kaçış noktam hemde minik bebeğim gibiydi. Çok ihmal ettim. Eskisi gibi yazmak istiyorum. Merak etmeyin anlatmalara ve yazmalara doyamasam da sadece kızımı yazmayacağım. :)





Bunlar benim yeni yıl kararlarım şimdilik.. Gerisi daha sonra..

haydi ben kızımın cennet kokusunu içme çekmeye gidiyorumm :)

27 Ağustos 2014 Çarşamba

Birbirinden zor 40 gün

40'ımızı uçurduk
Ne oluyor 40 gün geçince derdim hep..
manası neydi kırk günün?
neden 45 değil 35 değil 42 değil de 40 gün ?
40 sayısının bir çok dinde,öğretide geçtiği ve özel bir anlamı olması boşuna değil elbet.
gerçekten 40 gün ölümde de doğumda da var ve düzenin oturması, alışmak belki unutmak veya yeni olan neyse ona adapte olabilmek için geçmesi gereken süreyi ifade ediyor.
Linoşum ilk doğduğunda herkes bir kırkı çıksın, düzeni oturur inşallah, yada kırkı bir çıksın rahatlarsın, alışırsın gibi önermelerde bulunuyorlardı.
ee tabi bir de 40'ın çıkması demek benimde artık lohusa olmamam demek
Lohusalığımın bitişini ve Lina'nın 40 günlük oluşunu kutladık bugün
artık bugünden sonrası daha kolay daha hızlı geçicek diye umut ediyorum.
alıştık birbirimize kızımla,
yalnız da kalıyoruz artık panik olmuyorum eskisi kadar
baya da bir büyüdü eskiye göre inanamıyorum hala
tepkiler veriyor, gülücükler saçıyor.
40 gün önemliymiş gerçekten
zor ve uykusuz 40 gün
belkide hayatımın en zor, en tatmin edici, en sevgi dolu, en endişeli,en mutlu,en panik,en çaresiz,en şaşkın 40 günü
yeni hayata adaptasyon süreci bitti mi peki?
kesinlikle hayır
her geçen gün yeni bir şey öğreniyorum kızımla ilgili, yeni bir zorluk beni bekliyor
yeni bir macera her yeni günle...
ama ilk günlerdeki şaşkınlık kalmadı artık
anne olduğumu idrak ettim sonunda
ilk günlerde bir bebeği bana bırakıp gitmişler gibi geliyordu
o sorumluluk beni çok fena panikletmişti
ufacık bir canlı
sadece size bağımlı yaşamını sürdürüyor.
her şeyinden siz sorumlusunuz
düşünün bunun sorumluluğu inanılmaz
ve 7 gün 24saat süren bir görev
tatili yok.
kaçışı yok
vazgeçtim yapamadım yok
eski hayatına geri dönüş YOK!!!
Artık yeni hayat yeni bir ben yaratıyor
ve yeni bir biz
hem muhteşem hem ölesiye korkutucu
insan annesinin değerini anlıyor gibi beylik laflar etmek istemiyorum ama anlıyor gerçekten
neler çekmiş, neler hissetmiş,
ve 40 günün sonunda diyebilirim ki değiştim
artık eskisi gibi olamam, eskisi gibi bakamam hayata
kalbimdeki sevginin büyüklüğü, şevkat, önceliklerim, hayalerim, isteklerim...
gözlerim dolarak koklayıp seveceğim bir insan yavrusu var yanımda
çok ama çok yorulsam da uykusuz da kalsam her kokladığımda şükrediyorum
iyi ki doğurmuşum,  iyi ki sevgilimle tanışmışım ve kızımız olmuş diye
iyi ki....
nice 40 günlere 40 aylara, 40 yıllara... 40 yaşını da kutlayalım inş. Linoşumun :)



40 banyosu 



29 Temmuz 2014 Salı

Bu da bizim doğum hikayemiz

Evet kavuştuk minik kızımla.
Hemde hiç planlı olmadı. Bir kez daha anladım ve gördüm ki siz ne kadar plan yaparsanız yapın, hayat size kendi planıyla geliyor. 
14'ü gecesi heyecanla dizi keyfimizi yapıp, bavulumu tekrar gözden geçirip doğum sonrasıyla ilgili sevgilimle, nasıl olacak ne hissedeceğiz muhabbetini yapıp yattık. Gece zaten heyecandan gözüme uyku girmedi, bir de üzerine 2 gibi sancı girmeye başlamaz mı... Önce yalancı sancıdır geçer dedim ama 1 saat devam edince zaman tutayım diye beklemeye başladım. Yerimde duramıyorum tabi, yatıyorum kalkıyorum sürekli tuvalete gitme hali,.. Sevgilimde zaten heyecandan uyuyamamıştı,bir de benim kalkıp yatmam sürekli dönüp durmam üzerine o da uyandı. Ancak hala onu heyecanlandırmak istemediğim için bir şey demiyorum. Saat 4 ü geçe tuvalete gitmek için kalkmamla suyumun gelmesi bir oldu. İşte o an baya heyecanlandım diyebilirm. Obeni uyandırdım. Hastaneye gitmeye karar verdik. Buarada sancılarım mucizevi şekilde azaldı. Hatta yok gibi bir şey... Kapıdan çıkarken ben hastaneye gitmekten vazgeçmiştim. Ama sevgilim nasılsa hastane yakın,olmazsa döner geliriz diyince bavulumuzu da alarak çıktık yola. Gecenin köründe normal doğum heyecanı yaşamak hep bu şekilde hastaneye gitmeyi hayal etmiştim kızım sağolsun bu isteğimi geri çevirmedi :)


Hastaneye gittik doktorum 2 saat sonra geldi. Bu sürede nstye bağlı geçirdim. Sabah 6 gibi doktorum suni sancı takalım, 2 cm açılman var öğlene kadar bekleyelim, öğlen açılman olmazsa sezeryana alalım dedi. Bizde tamam dedik başladık suni sancıya... 

Suni sancıdan hep çok korkmuştum. Okuduklarımdan, ve duyduklarımdan... İlk 2 saat çok yoğun olmamakla beraber sancılar düzenliydi. Dayanılmayacak gibi değildi hatta hep böyleyse süpermiş diye düşündüğümü hatırlıyorum. Daha sonra sancılar iyice azaldı, bir terslik olduğunu anlasam da durumdan şikayet edecek durumda değildim. Aç ve susuz olmak ve sürekli nstye bağlı olmak çok rahatsız edici bir durum. 

Sonuçta öğlen oldu, doktorum geldi tekrar bir muayene ve hiç açılma yok... 
Ve doktorum istersen devam ederiz ama sen çok yorulursun 2 günde doğurmayı göze alırım diyorsan devam edelim dedi. Tabi ki o kadar perişan olmaya gerek var mı zaten öğlen 2 de sezeryan için gelip de kızıma kavuşacaktım gece gelmeseydik... Ve sonuçta planlanandan 1 saat erken yani saat 1 de sezeryana alınıyorum. Maaile herkes yanımda, gitmeden önce. Benimse tek derdim, sezeryana gidiyorum saçım başım rezalet, ter içinde aç susuz geçen saatler bembeyaz bir surat :/ oysa ki kuaföre gidip saçlarımı yaptırıp öyle gitmeyi planlamıştım. Aman ne büyük sorun dimi ama :))) şaka bir yana giderken bunları düşünerek oldukça rahat ve neşeli girdim ameliyata. Ama normal doğumun olağanlığı, doğallığı ne yazık ki sezeryanda olmuyor. Ne kadar rahat olsam da ameliyata gidiyor olmanın verdiği bir tedirginlik de vardı aslında. Sevgilim ailem ve arkadaşlarım hepsi tarafından uğurlandım. Fotoğrafları sunay abla çekeceği için bir kez daha sevindim ve ne kadar iyi bir karar verdiğimizi düşündüm. Çünkü tanımadığım birisindense, teyzem saydığım sunayın benimle ameliyathanede olacağını bilmek bana manevi olarak büyük bir güç verdi.

Ameliyathane bildiğiniz gibi soğuk, sevimsiz... Doğum için bile olsa oraya girmek pek hoş değil.. Anestezi uzmanı ve diğer doktorlar hemşireler o kadar tatlı ve iyilerdi ki, her şeyi açıklayarak, anlatarak iyi miyim diye sorarak yapıyorlardı. Epudralin takımı bana biraz korkutucu geliyordu ama sorun olmadan dediklerini aynen yapmaya çalışarak durdum ve herhengi bir sorun yaşamadık neyseki. Ve gelelim gerisine, epudral takılınca yavaş yavaş belden aşağımı hissetmemeye başladım. Aynen bir felçli gibi. Ve boynumdan aşağısını çarşafla ayırarak beni tavana bakar vaziyette kurbanlık koyun misali bıraktılar desem yeridir. Yani o an aynen böyle hissediyordum. Daha sonra dokunmaları ve kesilmeyi hissediyor ama acı hissetmeden merakla yatıyordum. Başımdaki doktorlardan birisi çok az kaldığını birazdan kızıma kavuşacağımı söyledi ki sadece 5 dk olmuştu. Bu kadar çabuk olacağını tahmin edememiştim ama gerçekten de kızımın bas bas bağırarak ağlayarak çıkmasıyla anladım ki bu kadar çabukmuş gerçekten :) yan tarafımda hemşireler kızımı alıp temizlemeye başladılar. Yüzünü hala görememiştim ama sesi,bedeni ve varlığı tüm odayı doldurmuş ve beni ağlatmaya çok çok yetmişti. Bir an önce getirmelerini kucağıma vermelerini istiyordum ama sanki o 5 dk bana yarım saat gibi geldi. Çocuk doktorunun tamamen sağlıklı olduğunu söylemesi biraz olsun rahatlatsada kızımla tam olarak kavuşamamıştık işte. Ve o muhteşem an: kızımı boynuma yatırdılar. Çok kısa bir süre de olsa yanak yanağaydık göz yaşlarım yanaklarını ıslatmış olmalı yanağımı emerek dilini çıkararak tepki verdi miniğim. Sonra aldılar Linoşumu kuvezde yukarı çıkarmak için. Herkes benden önce kızımı görecekti yukarıda. O anda doktorum (hala karnımda bir şeyler yapıyordu zaten) "miyomun var onu da alıyorum" dedi. Bende şaşkınlık ve yorgunluktan tam olarak algılayamamıştım neler olduğunu ama doktoruma güvendiğim için sadece bir "tamam" diyebildim. İşte bu aşamadan sonrası tam bir azap oldu benim için. İnanılmaz bir ağrı hissediyordum sırtımda ve belimde. Bir ara midem de bulandı sanırım 15 dk filan daha sürdü ameliyat. Normalde sezeryan olanların bu acı verici kısmı yaşamadıklarını tahmin ediyorum. Çünkü eğer yaşıyorlarsa "sezeryan çok rahat acısız, ağrısız alıyorsun kucağına bebeğini 2 gün sonra da kalkıveriyosun" muhabbeti gerçek olamazdı. Ameliyat bittikten sonra bir süre bir yerde bekledim. O bekleme durumu da ayrı azap doluydu. O kadar ağrım vardı ki istemsiz titriyordum. Sonunda yukarı götürmek için hasta bakıcı ve hemşire geldiler. O an ise tekrar sevgilimi annemi görebileceğim, ve en çokta kızımı rahatça kucağıma alabileceğim için şükrediyordum. Odaya geldiğimde ağrıdan sesim çıkmıyordu. Konuşamayacak kadar kötüydüm. Annemler sonradan baya endişe ettiklerini söylediler. Çok kötü görünüyormuşum. Epüdralin düğmesine basıp biraz olsun ağrımı azaltmaya çalışarak geçti o günüm. Birde oldukça güçlü ağrı kesici iğne yapıldı. Ama kızımı kucağıma alıp emzirmeye başlayınca , işte o an tüm ağrılarım geçiyordu. Sanki emzirirken kucağımdayken, tek önemli olan oydu, onun iyiliği, rahatlığı. Gerisi teferruat...



Kızımın Sunay'la ilk selfie'si 

İlk gün gece çok zor geçti. Ağrılar bir yandan, linanın bakımı diğer yandan... Neyse ki annem vardı. Bir önceki gece de neredeyse hiç uyumadan hastanede olduğum için yorgunluk ve uykusuzluk had saffadaydı. Havanın sıcak olması da cabası. Sonuçta geçirdik bir şekilde o günleri... Zordu ama hep şükrettim. Sağlıklı bir kızım var ve çok ama çok güzel diye. Sevgilim de bende böyle başka bir sevginin olabileceğini bilemezdik sanırım. Şimdi 17 gün oldu hayat onun etrafında geçiyor. Gece gündüz birbirine girdi ama ne kadar uykulu da olsam o suratı gördüğüm anda tüm yorgunluk, uykusuzluk yok olup gidiyor. 40'ını iple çekiyorum o ayrı... Sonra 3 ayı bitsin diye bekleyeceğim sonra 6... :) ama sanırım iple çeksem de çekmesem de pır diye geçip gidicek bugünler... 
İlk bayramımız 15 günlük Lİna

18 günlük 


İşte bizim doğum hikayemizde böyleydi... Eğer normal doğum yapsaydım miyom görülmeyecekti ve belki bir kaç ay sonra tekrar aynı acıyı çekip ameliyat olmak zorunda kalıcaktım. Her işte bir hayır vardır sözü ne kadar doğru. Bazen sadece hayırlısını istemek lazım sanırım. Oyüzden normal, sezeryan önemli değil. Önemli olan sizin ve bebeğin sağlığı. Bence her doğum güzel zaten bir mucize...Bir can geliyor dünyaya nasıl kötü olabilir ki...


14 Temmuz 2014 Pazartesi

Lina'ya kavuşmaya son 1 :)

Evet olduk mu sana 40 haftalık. Gelir gelir dedik ama tembel çıktı bizim kız :)
Yarın büyük gün 15.07.2014
Saat 14.30 gibi her ne kadar çıkmak istemese de çıkarıp kollarımıza alacağız minik Linamızı inşallah :)
Ben hep sancım başlar apar topar hastaneye gideriz filan diye umut etmiştim ama kısmet böyleymiş demek ki

Tek isteğim sağlıkla kavuşmak gerisi önemli değil artık.
Bu gece sevgilimle kendimize güzel bir dizi ziyafeti çekeceğiz. Uzun bir süre başbaşa rahat vakit geçiremeyeceğimizi düşünürken bir de baktım takip ettiğimiz dizilerin yeni bölümleri günlerden sonra gelmiş :) Şansımıza bak dedim içimden ve hemen akşam programını yapıverdik. Yarın için gerekli hazırlıkları yaptıktan sonra bilgisayarın karşısına kurulup keyif yapacağız.
Şu anda bu yazıyı yazmak da aklımdaki yapılması gerekenlerden biriydi.
Duygularım karışık
Bazen duygusala bağlıyorum bazense sanki ben değil başkası doğurucakmış gibi hissediyorum. Bazen nasıl olacak diye düşünmekten kendimi alamıyorum  ama Zaman zaman da, sadece bu gecenin anın tadını çıkarayım diyorum. Gerçekten bildiğim tek bir şey var o da hayatımın en özel, en inanılmaz deneyimini yaşayacağım ve bunun için çok sabırsızlanıyorumm :))))

Artık doğumu ve neler yaşadığımızı anlatmam ne kadar sürer bilmiyorum ama biraz bekleyeceksiniz :)

Wish me Luck!!!

4 Temmuz 2014 Cuma

38.hafta sabırsızlığı

Evet su an itibariyle 38. Haftami bitirmek uzereyim. Pazar günü 39 oluyoruz ama bizim kızın pek çıkası yok :( artık gelsin diye konuşuyorum anlatıyorum her şey hazır seni bekliyoruz diyorum ama nafile...keyfi yerinde içeride galiba çünkü zaten sipsivri olan karnım hiç aşağı inmedi bile :/
Dün biraz olsun midemin altında bir boşluk oluştu sanki gibi geldi bana. Sonra nazlı geldi o da aşağı inmiş biraz sanırım dedi. Bende bir sevinç, bir sevinç... Sevgilimde akşam bana da biraz inmiş gibi geldi dediyse de daha yolumuz var bence. Haftaya gelsin ben ona da razıyım.
Tek derdim çıkmak istemezse risk oluşacağı için belli bir süre sonra sezeryan olmak zorunda kalmak:( 
Kendimi normal doğuma bu kadar alıştırmışken, her şey gayet yolunda giderken mecburen sezeryan olmak hiç istemediğim bir durum. Ama düşündükçe içinden çıkamıyor ve sağlıklı gelsin de miniğim en önemlisi o diyorum :) 

Artık hazırlıklar tamam, Cezayir'e gideceğimiz için Linaya oda yapmadık. Zaten evde bir misafir odamız birde yatak odamız dışında giyinme odası olarak kullandığımız bir odamız vardı. Giyimme odamızdan vazgeçemeyeceğimiz için tek şansımız misafir odasını bozmaktı. Ancak misafir odası benim tutturukluğum yüzünden açılır kapanır bir kanepeyle gayet kullanışlı ve daha az yer kaplayan bir biçimde dekore edilebilecekken, 2 tane bazalı tek kişilik yatakla gayet otel odası kıvamında olduğundan o kadar para verip aldığımız yatakları ne yapacağımızı bilemedik 😏 zaten derler ya 7. Aydan önce bir şey hazırlanmaz diye, biz 7 aylık olsun düşünürüz hele diye ertelerken, sevgilimin iş durumu kesinleşti ve biz doğumdan 2 ay sonra Cezayire gidiceğimiz için bebek odası fikrini tamamen rafa kaldırdık.
Kaldırdık kaldırmasına ama özenme, heves etme durumları öyle kolay rafa kalkmıyor neyazık ki...

Özelliklede anne ve ananeler için :) annem odasını benim yapmam lazımdı hiç bir şey yapamadım diye tüm çarşı pazar ne bulsa alıp gelerek nerdeyse Lina'nın her şeyini tamamladı. Ben beşikmiş sepetmiş hiç istemeyip , gereksiz bulmuştum. Arkadaşlarımda hep sakın almamamı beşik ve sepetlerin sadece 2,3 ay kullanıldığını park yatağı almamı tavsiye etmişlerdi. Biliyorsunuz park yatakları 2 yaşına kadar kullanılmalarının yanında hemde çok kullanışlı ve ergonomik. Her yere taşıyabiliyor, tatile bile yanınızda götürebiliyorsunuz. Biz park yatağını almış, başka bir yatak planımız yokken annem  ilk torunum hemde kız bebek bu çocuğun süslü bir beşiği olmasın mı? Diye tutturmaz mı :) annemi ikna edemedik tabi ama o bizi etti .. Ve mothercare'den sevimli mi sevimli beyaz bir beşik aldık. Şimdi de sıra o beşiğin süslenmesi kısmındaydı ki anneme göre çok daha önemli bir aşamaydı. İşte o sırada canım arkadaşım Tuğgen yetişti imdada. Babyshower'ımı adan zye hazırlayan hakkını ödeyemeyeceğim canım arkadaşım... Beşiği öyle güzel süsledi ki hepimiz bayıldık. Şimdi iyiki almış annem beşiği diyoruz. Tuğ daha başka şeylerde yaptı doğum için merakla bekliyorum... 
Lina'ya özel kapı süsü mesela...




2 gün önce her şey bitti hazır artık. Lina gelince beşiği kendi odamıza alacağız. Şimdilik misafir odasında tüm eşyalarıyla ıvır zıvırlarıyla o odayı işgal etmiş durumda... Bir tarafta ana kucağı bir tarafta puseti, banyo leğeni, park yatağı, kıyafet dolabı, banyo eşyaları, kremleri... Bir bebeğin bu kadar eşyası olabileceğine inanamıyor insan ilk başta... 



Şimdi her şeyimiz hazır olduğuna göre gelsin benim minik kokoşum diyorum. Bekletmesin bizi. Günler geçmiyor çünkü artık... Her gün onun o minik pembe eşyalarına bakıp bakıp iç geçiriyoruz... 

Doğuma kadar yazmak isityorum. İleride Lina okusun o gelmeden neler olmuş görsün istiyorum.. Bakalım haftaya da yazacağım sanırım bu gidişle... Dua edin bana... :)