Çarşamba günü Cidde’ye
doğru yola çıktık. Yol 1000 km olmasına rağmen yolların dümdüz, adeta uçak
pisti kıvamında olması oldukça hızlı yolculuk etmeyi sağlıyor. Bizde hiç
yorulmadan Cidde’ye vardık. Gitmeden önce, herkes Cidde’nin Çok modern bir
şehir olduğundan bahsediyordu. Kızıldeniz kıyısında olması nedeniyle de dalış
ve su sporları bakımından inanması güç gibi gelse de dünyada sayılı yerlerden
biri. Kızıldeniz zaten mercan kayaları ve yüz binlerce farklı çeşit balığın
bulunduğu çok verimli ve zengin bir deniz.
Kızıldeniz denince, Küçüklüğümden
beri hep düşünürdüm, … Bana çok uzak ve
ulaşılmaz gelirdi. Hani Akdeniz veya Ege gibi değildi orası. Okyanus bile öyle uzak
ve çekici gelmedi bana. Oysa
Kızıldenizin ismi bile farklıydı, acaba gerçekten kızılımsı mıydı diye
düşünürdüm.
Cidde ye giderken hep bu
düşünceler vardı kafamda. İnsan hep düşünüp hayal ettiği şeyler gerçekleşeceği
zaman bir şaşkınlık duyar ya. Boşluk hissi… İşte bende hayatı n bana
sunduklarına ve karşıma çıkan tesadüflere bazen inanamıyorum. Tanrının planını
bazen anlarsınız yada anladığınızı sanırsınız. Size göz kırptığını
hissedersiniz. O anda hissettiğiniz duygu işte tarif ettiğim. Sevinç,
şaşkınlık, inanamama, mutluluk, heyecan belki de biraz korku ve endişe…
O anlarda bir boşluk hissiyatı
oluşuyor ta ki hayalim neyse onu yaşayıncaya kadar. Herneyse…
İşte bende sonunda
merakımı giderdim, hayalini kurduğum Kızıldeniz’le buluştuk. En büyük korkum Kızıldeniz’e uzaktan bakmak
zorunda kalmaktı. Dibine kadar gidip denize girememek büyük bir hayal kırıklığı
olacaktı. Ancak dersime çok iyi çalıştım, araştırdım.








Cidde de birçok plaj var.
Ancak halk plajlarında kadınlar ve erkekler birlikte yüzemiyorlar. Bazı otellerin de yine özel plajları
bulunuyor ama buralarda da bazılarında birlikte yüzebilirken bazılarında
yüzemiyorsunuz. Baya bir araştırma yaptıktan sonra birkaç plaj ismi ile sabah
yola çıktık. Bu plajlar compoundlar gibi
askerler tarafından korunmuyor. Yani devlet koruması altında değil. Bazıları o
kadar ünlü ki internette fotoğrafları da var. Ama aslında büyük bir gizlilik
içindeler. Yerleri çok belirgin değil. Tabelaları filan yok örneğin. Yerini
sora ,sora zar zor bulduk. Dışarıdan baktığınızda büyük duvarları olan özel bir
mülke giriyormuş gibi hissediyorsunuz. İlk güvenlik, duvarların ardına geçmek için.
Burada arabanızı park ediyorsunuz ve kadınlar arabadan kıyafetleriyle,
abayaları olmadan iniyorlar. 2. Güvenlikli kapıya geliyorsunuz buradan da
geçerseniz artık plajdasınız, zaten bu
duvarın ardından yabancı müzik sesleri gelmeye başlıyor.
Ve pasaportumuzu
gösteriyoruz, Suud olmadığımızı ispat edince o kapı açılıyor ve biz kendimizi
bir anda sanki, Suudi Arabistanda değilde güney Amerika sahillerinden birindeymiş
gibi hissetmeye başlıyoruz. Amerikalı ve
Avrupalılar çoğunlukta. Cidde de yaşayan expatların çoğu hafta sonlarını bu
plajlarda geçiriyor. Plajda Amerikalı bir kadınla tanıştım. Cidde deki bir
Amerikan okulunda İngilizce öğretmeniymiş. Riyad’daki okulların daha çok para
verdiğini ama hafta sonları buraya gelerek Arabistan’da yaşadığını unuttuğunu
ve bunun her şeye değdiğini söyledi. Haksızda sayılmaz bence.
Turkuaz renkte bir su,
beyaz kumlar ve kışın ortasında yaz yaşama lüksünü sindirememiş bünyem bir de
bu manzarayı görünce baya bir afalladı. Kendimizi hemen serin sulara bıraktık
ve tüm gün deniz, kum, güneş üçlüsünün tadını çıkardık.
Türkiye’de hala gri
kapalı ve soğuk havayı düşünüp, Arabistan’da bulduğumuz bu vaha için şükretmeyi
ihmal etmedik.
Kurallar o kadar işlemiş
ki içimize, sevgilimle otururken orada bile birbirimizin elini tutmaya
çekindiğimizi fark ettik. Evet bikinimle kocamın yanında oturuyordum. Etrafımız
kadınlı erkekli gruplarla dolu bir plajda, kimsenin kimseye bakmadığı gayet
medeni bir ortamdaydık. Ama Arabistan’da yaşamak her an kontrollü olmayı,
dikkatli davranmayı, sokakta, arabada fazla dikkat çekmemeyi hatta, kendi karınla,
kocanla bile mesafeli durmayı beraberinde getiriyor. Biz bunu o kadar
benimsemişiz ki rahatlamamız oldukça zaman aldı.
Cidde bizi şaşırtmayı
akşam da sürdürdü. Yemek yemek için bir yerler arıyorduk. Bir Meksika restoranına
gitmeye karar verdik. Normalde Riyad da namaz saatlerine hep dikkat ediyoruz ama
biz etmesek bile zaten hayat tamamen durduğu için her şeyi ona göre ayarlamak
zorunda kalıyoruz. Cidde de namaz saatini biz unuttuk ama tüm Cidde de sanki
bizimle unutmuş gibiydi. Yemeğimiz namaz
yüzünden bölünmedi, Girdiğimiz lokanta da family section perdelerle
ayrılmamıştı. Gayet normal açık yan yana masalar hatta pencere kenarında olmak
üzere konumlandırılmıştı. İçerde herkes kadın, erkek yemek yiyordu ve
kadınların çoğunun başı açıktı. Arap
kadınlarının çoğunun peçesiz oluşu, Sokakta, restoranda çoğunlukla yüzü görünen
kadınları görmek bünyelerimizde baya bir şaşkınlığa sebep oldu. Biraz Suudi
kadınların nasıl göründükleri hakkında da fikir edinmiş oldum.
sanayiinin en çok geliştiği Şehir
büyük camlı modern binalar...
denizin üstünde bir camii
deniz kenarında oturduk daha ne olsun...
Ünlü Kral Fahd Fıskıyesi- dünyanın en yüksek fıkıyesi
Kısacası Cidde’ye
bayıldık. Sadece deniz için bile görülmeye değer diyorum. Bu sefer fazla
kalamadık o yüzden dalış için bir daha ki sefere diyerek aklımızı ve kalbimizi
bırakarak evimize geri döndük. Bu satırları havaalanında yazıyorum. Türkiye’ye,
Eve dönüyorum. Aslında ev kavramım oldukça karıştı bugünlerde. “Ev kalbinin
olduğu yerdir “ derler… Benim kalbim Arabistan da kaldı.
Evimizi yeniden yuva
yapmaya gidiyorum. Sevgilim gelene kadar hazırlamam lazım. O yüzden, Herkese içinde,
kalplerin birlikte attığı “evler” diliyorum.
P.S. yazacak ve anlatacak
daha çok şey var. Sanırım bir süre daha yazacağım…